22 Temmuz 2010 Perşembe

Saat 23.59 bir sahil kasabası

BU yazıyı, Türklerle Kürtlerin bir arada kardeşçe yaşamasını samimi olarak isteyen insanlara yazıyorum.
-Senin "kardeşçenin" nasıl birşey olduğunu biliyoruz.

Lütfen önyargısız, dikkatle okuyun.
- Hadi öyle olsun. Buyur, dikkatle okuyorum.

Çünkü siyasetçiler referandum telaşında, bütün dikkatleri “Evet”le “Hayır” arasına sıkışmış durumda.
İş bizlere kaldı.
-Bu "biz" arasına kendini katıyorsan "biz"i gerçekten zor günler bekliyor.

* * *
Neresi olduğunu söylemeyeceğim.
- Biliyoruz zaten, daha haftasonu yazdın

Yer Ege’nin sahil kasabalarından biri.
-Yemek yediğin mekanın reklamını bile yapmıştın yahu.

Her gece saat 21.00’den itibaren diskolar etrafı yıkmaya başlıyor.
Her gece canlı, her gece yaşıyor.
-Bodrum Türkbükü'nde oduğunu bilyoruz diyorum, heeeey!

Önceki gece, çevre sakinleri farkına varıyor ki, etrafta tuhaf bir sessizlik var.
-Hayırdır?

Saat 21.30’a geldiği halde diskolarda çıt yok.
Merak edip soruyorlar.
Cevap şu
“7 şehidimiz var...”
-Senden daha samimi oldukları kesin.

Sessizlik devam ediyor ve saat tam 23.59’da çok ilginç bir şey oluyor.
-Ne oluyor?

* * *
Saat tam 23.59...
Yani gürültü yasağının yürürlüğe girdiği saat.
-Sırf yazıyı uzatmak için yazmana gerek yok. Yılmaz Özdil'den örnek al biraz.

İşte tam o dakikada, diskodan bir müzik patlıyor.
Ege’nin efe şarkıları.
-E ne var bunda?

Ve sabaha kadar aynı minvalde devam ediyor.
-Sen dinledin mi sabah kadar? Nerden biliyorsun devam ettiğini?

“Canım 90’lı yıllarda da olmuyor muydu? Şehit cenazesi kalkmıyor muydu” diyenler varsa onlara da söyleyeyim.
Bu ülke, o günlerde Doğu’sunda katliamlar olurken, Batı’da Michael Jackson konseri yapıyordu.
- Sen de beleş biletle en önden izliyordun.

Bugün durum farklı.
Batı’da diskotek sahibi, o geceki menfaatini bir kenara bırakarak, 7 şehidine ağıt yakıyor.
-Ama sen bundan ders alıp biraz daha samimi olur musun bilemiyorum?

* * *
Şimdi ne yapalım...
-Çoğul yazmayıver şunu, kendini de işin içine katıyorsun qorxuyorum!

Bu işaretleri görmezden gelebiliriz.
-Neyin işareti?

“Canım mahalli bir tepki” deyip geçebiliriz.
-Geçebilir miyiz?

Devekuşuluğu yasaklayan bir kanun da yok.
-Kafanı kumdan hiç çıkarmadığına göre?

Hazır gözler “Evet”le “Hayır”a kilitlenmişken, yan mahallede olup bitene kulakları tıkar, gözleri kapayabiliriz.
-Sadede geel.

Ben diyorum ki;
Kapatmayalım.
Birlikte yaşamaya ant içtiysek, hiç kapatmayalım.
-Ne yapalım?

Çünkü o diskolarda patlayan her efe müziği, aradaki duvarı yükseltiyor.
-İzmir'de konvoy taşlandı sen hala Efe müziğinden bahsediyorsun be adam!

Araya daha fazla kan girdikçe, mesafe açılıyor.
-Sonunda anladın yani?

* * *
İşte o nedenle, umutsuzca, hayalperestçe de olsa, Türkiye’nin makul Türklerine ve Kürtlerine sesleniyorum.
-Sana makul insanlar seni okumuyorlar demiştim diye hatırlıyorum?

Siyaset, 12 Eylül’e kadar Kürt meselesine paydos dedi.
-Bu referandumla ve yapılan değişiklikler siyaset olmuyor yani?

Her gün 30 cenaze kalksa bile, başlarını evet mi, hayır mı kavgasından alamayacaklar.
-Senin daha önce başını rant kavgasından alamadığın gibi yani?

İş bize kaldı.
-Biz deme Allah aşkına. Korkuyorum dedim ya!

Bu ülkenin gerçek sivillerine.
-Ha hay, sende mi o gerçek sivillerdensin?

Artık Diyarbakır’dan da, Şırnak’tan, Pervari’den de yürekli bir ses bekliyorum.
-Sakine anayı okudun mu? Yıllardır hem ses verip hem de bu taraftan bir ses bekliyor.

Kulaklarım oradan 7 şehit için gelecek ince bir ağıda hasret.
-Sende kesin duyma problemi var.
Tatil dönüşü doğruca bir kulak burun boğaz doktoruna. Tamam mı?

Oradan bir gelse, ben üç vereceğim.
-Oradan binlerce geldiğinde sen içtiğin şarapların reklamını yapıp, hükümetler kurduruyordun.

Dün ülkenin dört bir tarafından 7 cenaze kalktı.
Yedi gencecik beden toprağa verildi.
-Hepinizi cenazelere bekliyorum diyordun hani, ağıt yakıyordun?
Tatilini yarıda bırakıp gittin mi?

Fazla değil, eğer 70 milyonun 65’i sesini yükseltse, “Bir dakika...” dese
-Senelerdir sana 1 dakika huzur ver diye yükselen sesi duyuyor musun ki o sesi de duyasın?

O dağdaki adam yapayalnız kalır.
-Senin zihniyetini nasıl yalnızlaştıracağız?

Biz çoğalırız, o yapayalnız kalır.
-Seninle çoğalamayız. Çünkü dağdakileri çoğaltan senin zihniyetin.

Hiç korkmayın, çekinmeyin, endişe etmeyin.
-Merak etme senden daha cesuruz.

O adam aradan çekilirse, Türk Türklüğünü, Kürt Kürtlüğünü daha rahat, daha özgürce yaşar.
-Haklısın valla. O da, sen de aradan çekilirseniz çok daha rahat çözülür sorunlar.

* * *
Son sözüm siyasetçilere;
-Neymiş son sözün?

Yiğitlik yine bende kalsın, herkesin konuştuğunu ben dillendireyim.
-Fasülye de kendini nimetten sayıyor :)

İnsanlar artık aralarında şu soruyu sormaya başladı:
“Niye Nişantaşı’ndan hiç şehit cenazesi kalkmıyor?
-Bu ara deniz suyu kulaklarını temizlediğinden sen daha yeni duyuyor olmayasın?

Neden bir siyasetçinin, ünlü bir insanın akrabasının şehit olduğunu işitmiyoruz?”
Yok da ondan...
-Bir yolunu bulup askerliklerini "rahat" yerlerde yaptıklarından olmasın?

Kürt meselesi artık Türk toplumunu fena halde zehirlemeye başladı.
-O zehrin ilk karışımını sen hazırladın unutma!

12 Eylül’den sonra bunun üzerine ciddi biçimde eğilmekte yarar var.
-Neden bugün değil de 12 Eylül'den sonra. Ölüm listesi iyice kabardıktan sonra mı?

12 Eylül’e kadar, sizi meşgul etmeyelim, işinize bakın; şehitleri biz kaldırırız.
-Tatildesin ama? Nasıl kaldıracaksın?

Merak etmeyin, göz pınarlarımız kuruyuncaya kadar ağlaya ağlaya yaparız.
-Senin ağlayabildiğine inanabilsem, anlayabildiğine inanırdım ama malesef!

İlgili yazı; http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15385410.asp?yazarid=10&gid=61

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder