24 Temmuz 2010 Cumartesi

Ortaya bir Kuran-ı Kerim koysak

Çok merak ediyorum.
-Fazla merak iyi değildir derler ama.

Ortaya bir Kuran-ı Kerim koysak.
-Eeeee?

Milli Görüş’ün, İslami kanadın yaşı tutan, hâlâ ortada gezen simalarına bir çağrı yapsak.
-Bu "hâlâ ortada gezinenler" Tayyip ve ekibi oluyor.
O dediğinden kalmadı canım, Saadet Partisi bile yarıldı.

Kıvırtmadan, eğmeden bükmeden sorsak:
-Yapabilir misin bilmiyorum.

“1982 Anayasası için yapılan referandumda ne oy kullanmıştınız?”
-Şefaf zarflarla oy verilen, hayır kampanyası yapanların tutuklandığı zamanda yani?

Şöyle bir hafıza tazelesek ve desek ki: “Öyle karnından konuşmak yok.
Kuran’a el basılacak. Tek ayak havaya kaldırılmayacak. Takiye yapılmayacak.”
-Adam, kuran'a el bastırıyorsun tek ayak ne ayak ya?

Merak ediyorum.
O soruyu sorsak ve samimi cevabını alsak; acaba bu gözyaşları dindiğinde arkada nasıl bir şahsiyetler enkazı kalırdı.
-Olum memleketin %90'ı evet demiş. Niye bir tek milligörüşçülere soruyoruz, CHP'lilere de soralım.

* * *

Bir de merak etmediklerim var.
Çünkü biliyorum, biliyoruz.
-Belki ben bilmiyorum. Hele bir yaz önce.

Mesela bir 28 Mayıs sabahı yazılanlar.
-Yıl 1980 de mi?

13 Eylül sabahı iştahla, iştiyakla kaleme alınmaya başlanan başyazılar.
-Evren paşa o yazıların kitabını yapmış.

Kraldan fazla darbeci döktürmeler. O, çat kapı hücumbot ev ziyaretleri.
-Canım, hâlâ liderliği kimseye kaptırmıyorsun farkında mısın?

Evren’in “Gücüm ve param olsaydı da, yeniden bastırabilseydim” dediği kitabın başköşesindeki 12 Eylül güzellemeleri.
-Sen bastırsana hacı ya. Maliyeti ne ki?

Ve şimdi medyada dökülen timsah gözyaşları.
-O timsahların isimlerini de yaz nooooluuuurrrr

O yazılar bir bir yeniden ortaya dökülse.
-Dök işte abicim.

Acaba bu şahsiyet enkazının altından kaç kişi sağ çıkabilirdi.
-Vallahi çok az.

Biri enkazın altına eğilip, “Orda kimse var mı” diye bağırsa “Var” diye cılız bir ses gelir miydi?
-Bir kısmının kalıcı sağlık sorunları olsa da ses veriyorlar hâlâ.

Hayır gelmezdi, gelemezdi.
Çünkü o enkazın altından gelse gelse, utancın derin sessizliği gelirdi.
-O utanç sessizliği bugün bozulsa da olur. Yeter ki bozulsun yani.

* * *

Bir de “flashback” yapıp, 12 Eylül sabahına gidebilseydik.
-Bir gün önceki çatışmaların bıçak gibi kesildiği sabaha?

O sabah “Darbenin 1 numaralı bildirisi” okunurken, hangi evlerde insanların sevinç gözyaşı döktüğünü, karı koca, çoluk çocuk birbirine sarılıp, “hayatlarının kurtulmasına” şükrettiklerini görebilseydik.
-Daha bir yıl öncesinden hazırlanmış bildiriyi demek istiyorsun?

Hangi solcu gencin memur anne babasının sevinçle birbirine sarıldığını; hangi ülkücü gencin gariban gecekondusunda ne dualar edildiğini görebilseydik.
-Dikkat buyrun, solcunun ailesi sevgiyle sarılıyor, sağcının ki dua ediyor!

Hangi aydının, sendikacının, öğretim üyesinin evinde neler konuşulduğunu; ah bir dönebilsek, bir görebilsek, o sabahın hayat filmlerini tekrar seyredebilseydik.
-Burnuma kötü kokular geliyor Erto, yine nereye bağlayacaksın?

Acaba utanmaz mıydık?
-O darbeyi yapabilmek için ortalığı birbirine katan darbeciler utansın önce be.

* * *

Referandum benim için bir tercihtir.
-Benim için de

Ne “Evet” diyene söyleyecek lafım vardır, ne “Hayır” diyene.
-Söyle allah aşkına. Bak yemin verdim

Ne “Evet” diyene ille de “Demokratsın” derim; ne de her “Hayır” diyenin sırtına “Darbeci”, “Kara müttefik”, “Kuşatmacı” gibi etiketler yapıştırırım.
-Hahaha alem adamsın ya, bu şekilde birşey dememiş oluyorsun öyle mi?

Her ikisi de sapına kadar demokratik haktır. Her ikisi de makbulümdür.
-Sen ne diyeceksin, hele bir söyle bakalım.

Ama o evetlerin, o hayırların arkasındaki o gölge oyunlarını seyredince, sararmış fotoğraflar geliyor gözümün önüne.
-O fotoğraflarda idam edilenler de var değil mi?

* * *

Şahsiyet sınavı mı? Samimiyet imtihanı mı?
-Ne diyorsun yaaa? Hangi referandum bu kast ettiğin cuntanın mı, bu yenisinin mi?

Halep 30 yıl önce oradaysa, arşın al işte burada.
-Hani nerde?

Çok basit.
-Bence de çok basit. Evet mi Hayır mı?

Ortaya bir Kuran koyacağız.
-12 Eylül'de sandık koyuyorlar?

Üzerine el basıp, herkes 1982’deki oyunu açıklayacak. O yüzde 92’nin bir çetelesini çıkaracağız.
-Haydaaa yine başa sardık. Yahu hayır propagandası yapanları içeri atmışlar.
Asker gözetiminde, şeffaf zarflarda oy kullandırılmış dedim, anlamıyor musun?

Sonra eski kitapları açacağız, eski filmleri seyredeceğiz.
-Açalım. Diyarbakır 5 nolu cezaevi ve Mamak'ta olsun, Sürgün yiyenler, işlerini kaybedenler, fişlenenler de olsun.

Bakalım o gözyaşı nehirleri, o seller, 30 yılda neleri, hangi şakşakları, gönülden alkışları alıp götürmüş, orada burada nehir kenarlarına çöplük halinde bırakmış.
-Bir şakşak hâlâ çok zinde ama. Tanışıyorsunuz hatta.

* * *
Dün Mehmet Barlas’ın yazısını okuyorum.
-İyi, arasıra düzgün şeyler de okuyormuşsun.

Geçenlerde Kenan Evren’le bir yerde karşılaşmışlar.
O geceyi, çok insani bir duyarlılıkla anlatıyor.
-Sanırım esas mevzunun gelişme bölümündeyiz sevgili okurlar.

Samimi olarak etkilendim.
-Duygusal adamsın vesselam

Fellini’nin “Amarcord” filminin müziğini düşündüm.
-Ben de ne zaman bir film adı vereceksin diye bekliyordum.

“Amarcord, je me souviens...”
“Hatırlıyorum...”
-Hatırlamak iyidir ama herşeyiyle olursa tabi.

* * *

Ben hatırlıyorum, çok iyi hatırlıyorum. Ölünceye kadar da unutmayacağım.
-Zaten her şeyiyle hatırlamıyorsun ama öyle de deme yine de. Hayatta bunamak var, Alzheimer'ı var.

Ama unutanları, o gün hissettiklerini bugün hoyratça hafıza çöplüklerine atanları gördükçe hüzünleniyorum.
-Hüzünlenme canım. Kalemin var köşen var. İsim isim bak, yaz.

O insanlara söyleyeceğim tek şey var:
Bu yazıları yazarken, bu nutukları atarken, bu gözyaşlarını dökerken, lütfedip bir nezaket cümlesi ekleyin.
-Sanırım zurnanın zırt dediği yere geliyoruz.

Basit, 7 kelimelik bir cümle:
“Paşam kusura bakma; dün dündür, bugün bugün...”
-Yuh yaaa, bütün yazı bunun içindi de mi?

İlgili yazı; http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15404244.asp?yazarid=10&gid=61

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder