TÜRK ordusunun 102 subayı hakkında, “yakalama kararı çıkarıldığını” öğrendiğimde, Ege’de sakin bir denizin karşısında dolunayı bekliyordum.
-Ne hedonist adamsın, hâlâ mı tatil?
Ne referandumu, ne erken seçimi, ne Ergenekon’u.
Hiçbiri umurumda değildi.
-Dolunayı beklerken erken seçimi nerden çıkardın?
30 yıl sonra tekrar “Kabusname”yi okuyordum.
-Yalancının?
Yani Kuhistan Sultanı’nın 1000 yıl önce prenslere, devlet erkânına tavsiyelerini.
-Hmmm, esas meselenin giriş cümlesi bu?
İşte o an gözümün önüne ne geldi biliyor musunuz?
-Yok valla, nerden bilelim?
O sabah.
Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel’in evlerinden alınıp Hamzakoy’a götürüldüğü sabah.
-Çok terso adamsın yaaaa.
Zincirbozanlar geldi.
Tek parti dönemlerinin “toplu tevkifatları”, 27 Mayıs’ın “Yüz bilmemkaçlar olayı”, toplu sürgünleri geldi.
-Tatilde bile rahat yok sana. Bak darbe serüvenlerimiz film şeridi gib geçmiş gözünün önünden.
* * *
Malum küfürbaz zevatın tepkisini şimdiden duyuyorum:
-Ben de neden bu zevatı bu kadar önemsiyorsun anlamıyorum. Boş veeeer.
Yaratıcılıkları, “Ne alakası var” türünden alelade ve nakıs bir cevvaliyeti aşamayacak.
-Bayılıyorum senin bu kıvırmalarına, önceden önlem almalarına var ya :)
Ben sadece “Hafızamın hesabını size mi vereceğim” deyip geçeceğim.
-Amaaaan, ne takılıp kalacaksın.
Kaale aldığın kahabat.
Hıh!
Evet aklıma o sabah geldi.
-Hayırlısıyla öğreneceğiz bu sabahla, o sabahların alakasını?
Yani “hoyratlıklar”, “insafsızlıklarla” dolu sabahlar.
-Bunlar darbe dönemlerinin sabahları galiba?
Darbenin planının hesabını soran bir yakalama emri, insanda böylesine ters bir çağrışım yapabilir mi?
-Sen de yapar abicim.
Çağrışım ters değil de, doğru ise yapar.
-Onu bunu bilmem sende bu çağrışımı yapmadığı gün E. Özkök'ün ruhuna el fatiha.
Ne yazık ki Ergenekon’da yapılan bazı hoyratlıklar, artık bizlerde yakın tarihin siyasetindeki “en olağanüstü halleri” çağrıştırmaya başladı.
-He yaa, iki de bir nöbetçi hakimler paşaları tatile gönderiyor, adamlar tam alışıyorlar sonra bi daha alınıyorlar.
Bir darbenin hesabı, darbe yöntemleriyle soruluyorsa, o ülkeye intikam tohumları da ekilmeye başlanmış demektir.
-Gördüğünüz gibi ka-fa 1500. Senin o içtiğinden ben de istiyorum.
Aldığınız her intikam, bir başka intikamın tohumlarını bu toplumun zaten mümbit tarlalarına ekiyor.
-Açıkca darbe planlarını cezalandırmayın, yoksa bunlar sizi de asarlar desene.
Suç sayılmıyor merak etme.
Artık aklı başında, düzgün AK Partililer de bu gerçeği görmeye başladılar.
-Cemil Çiçek, Abdulkadir Aksu, Köksal toptan filan mı?
Onlar da Ergenekon’un giderek “Adalet arama” gerekçesinden “İntikam alma” bahanesine dönüştüğünün farkındalar.
-Yok, onlara kalsa olur böyle vakalar Türk polisi yakalar, ama Türk adaleti yargılar mı karar veremiyorlar?
Ergenekon davası, askeri darbelerin “hoyrat yöntemlerine” doğru hıza akıyor.
-Silivri, Diyarbakır 5 nolu'yu, Mamak 'ı aratmıyormuş, özel mahkemelerin DGM'lerden farkı yokmuş diye duydum ben de.
* * *
Bir de şu tersliğe bakın.
-Yine mi terslik?
“Kaçacak” diye yakalama emri çıkarılan adam, hababam içeri giriyor çıkıyor ama bir türlü kaçmıyor.
-Niye kaçsın be adam? İfade vermeye tenezzül etmiyorlar sen kaçmaktan bahsediyorsun.
17.500 faili meçhul cinayeti işleyenler kaçtı mı ki?
Bavulu hazır bekliyor.
-Nöbetçi hakimin mesaisinin fazla sürmediğini biliyor ya.
Biliyor ki, arkasındaki kamuoyu her gün biraz daha büyüyor.
-Senin hiç yapmadığın birşey yapıp iddianameyi okumuş da olabilir.
Rüzgârı almış, göğsünü gere gere teslim oluyor.
-Yieeeeyt, oluuum arkalarında sen varsın ya işte.
Ne yapmışlarsa memeleketi kurtarmak için yapmışlar.
İlk başlardaki gibi, gazeteci ordusunun arasından iki büklüm, yüzünü saklayarak geçmiyor.
- Tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bakacaksın moduna girmiş olabilirler.
Öyle şeyler yapılmış ki, artık Ergenekon’da gözaltına alınmak utanç değil, iftihar vesilesi haline gelmiş.
-Telefonlarını bile dinliyorlarmış düşünebiliyor musun?
Kamuoyu gözünde dava düşmüş, Silivri’de moraller tavan yapıyor.
-Valla işi goy goya vurmak için çok uğraştın ama olmadı bak sen de ciddileştin.
Bu kamuoyu kaynağın Cem Yılmaz'la aynı olmasın?
Biliyorlar ki, yarın bir gün o kapılardan, bir zamanların Barış Derneği mağdurları gibi, başları dimdik çıkacaklar.
-Bence budist rahipler gibi arınmış bir halde dünyaya barış getirmek için çıkacaklar.
Öyleyse hâlâ bu telaş niye?
-De mi? Adamların bi yere kaçtığı mı var kardeşim, paşa paşa girip yatıyorlar?
Referandum kampanyasının başladığı gün, Türk ordusunun 102 subayına “yakalama emri” çıkarılmasının arkasından sırıtan niyet görünmüyor mu sanıyorsunuz?
-Herkesi kendin kadar ileri zekalı zannediyorsun. Sen söylemesen nasıl göreceğiz?
O kadar belli ki, bir “harp oyunu”nu yargılamak için başka bir “harp oyunu” düzenlenmiş.
-O zaman referandum filan fasa fiso. Esas mesele Ergenekon, savcılar, HSYK.
* * *
Peki öyleyse ne yapılacak?
-Emret
Kabusname’yi açıyorum.
Ne yapılması gerektiği orada açıkça yazılıyor:
-Ne yazıyor?
“Sabır...”
“Sabır ikinci akıldır...”
-Bir planın mı var yoksa?
Yapılan hoyratlıklar, bir insanın hafızasındaki darbe hoyratlıklarını çağrıştırmaya başladığı zaman, tek referans budur.
Sabır...
-Sen öyle buyuruyorsan öyledir.
Zaten “Kabusname”nin tercümesi nedir?
-Nedir canım?
“Çok faydalı nasihatler...”
-Bizi nasihatlerinin hastası yaptın usta. Senden başkası bizi kesmez gayrı.
İlgili yazı; http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15421988.asp?yazarid=10&gid=61
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder