15 Temmuz 2010 Perşembe

En tehlikeli 4 muhalif kim

GEÇEN gün düşündüm.
- Sürekli yaptığın bir şey değil galiba?
Bu ülkenin en güçlü, iktidar açısından en tehlikeli 4 muhalifi kimdir?
- Ben nerden bileyim sen düşünmüşsün ya?
Bazıları, “Yine eksantrik bir soru ortaya attı” diyecekler.
- Demezler demezler, alışmışlardır
Hayır, ciddiyim ve nedenini anlatacağım.
- İyi, anlat bakalım.
Ayrıca “Kürtlerle birlikte yaşamak zorunda mıyız” kadar tehlikeli, zehirli bir soru değil.
- Henüz bir şey diyemem. Sona doğru yan çiziyorsun çünkü.
* * *
Biraz abartmayı göze alarak şunu söyleyeceğim.
- ?
Bana göre, dünyanın en başarılı “psikiyatri” dergilerinden biri Türkiye’de yayımlanıyor.
Derginin adı “Psikeart”.

- Bahsettiğin muhalifler bu dergiden mi ?
Şu an 10’uncu sayısına ulaştı ve ben her sayısını baştan sona okuyorum.
- İyi yapıyorsun da konumuzla ne ilgisi var bunun?
Dergiyi yapanları kutluyorum, çünkü müthiş bir zekâ, espri ve aynı zamanda mükemmel bir dergicilik zihniyeti ile hazırlıyorlar.
- Ben okumadım, bilmiyorum.
“Psikeart”ın son sayısı “Gülmek” konusuna ayrılmış.
- Eeee?
Size bu sayıda yer alan yazıların birkaçının başlığını verirsem, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
- İnşallah
“Kendinizi gıdıklayamazsınız”, “Cem Yılmaz’ın kira borçları”, Gülmek pirzolaya eşdeğerse, kolesterolümüz yükselir mi”, “Jelastik Hatice”, “Karanlıkta kahkaha”, “Kadın kahkahası”, “Bir geyiğin anatomisi”.
Kafanızdaki soruyu tahmin ediyorum.

“Psikeart”ın en tehlikeli muhaliflerle ilgisi ne?

-Evet, ben de onu soruyorum işte, konumuzla ilgisi ne?
Şimdi oraya geliyorum.
- Yine geliyor.

* * *

“Psikanalitik kuram için, gülme, yasaklanmış duyguları baskılayan birikmiş enerjinin boşalmasıdır.”
Baskı toplumlarında, korku imparatorluklarında, sindirilmiş insanlara kalan en etkili silah, “alay etmektir”, “Ti’ye almaktır”.

- Bunlar dergiden galiba?
Derginin giriş yazısındaki şu bölüm çok ilginç:
“Başlangıçtan beri kilise gülmeye kesinlikle karşı olmuştur. Çünkü ‘ciddiliğin ve ağırbaşlılığın kuşattığı’ bu dünyada, gülme cennetle alay etmek demektir.”
O nedenle, “Her baskı rejiminde bir tür yeraltı mizahı bulunur: Ezenlerin zararına olmak üzere ezilenlerce paylaşılan gülme, korkuyu azaltır ve insanların hayatlarını sürdürmelerini kolaylaştırır.”

- Katılıyorum
Bergson diyor ki: “Gülme her şeyden önce bir düzeltmedir. Toplum kendisine karşı saygısızca davranışların öcünü gülme ile alır.”
- Çok doğru söylemiş. Gülerek öç almak en iyisi.
Mizahı yaratan kişi zekidir.
Ama o espriyi alan da zekidir.

- E yani.
“Şakalara verdiğimiz duygusal tepki beynimizin en gelişmiş bölgesi olan prefrontal korteksin (ya da alın lobu) işlevlerinden biridir.”
Anlayacağınız, güldüren insan da, gülen insan da baskıcı rejim için ciddi bir tehdittir.
İkisi bir araya gelince en güçlü muhalif hareket doğar.

- Nereye bağlayacaksın çok merak ediyorum.

* * *
Şimdi gelelim baştaki soruya.
- Hâlâ gelemedik yaaa.
Türkiye’nin en tehlikeli muhalifleri kimlerdir?
- Kime göre ama, sana mı?
Bana göre, Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil, Serdar Turgut ve Selahattin Duman.
- Eh yani senin seçeceğin muhalifler de ancak bu kadar olur
Onlar çok tehlikeli, çünkü kendileri zeki ve kendi zeki muhalif okuyucusunu da o görünmeyen protestoya davet ediyorlar.
- Zekalarını doğru yere kullandıklarından pek emin değilim ama neyse.
Her gün ince bir espri ile iktidarları sorguluyorlar. Esprileri öyle ince ki, iktidar sahipleri bile gülmek zorunda kalıyor.
- Sadece hükümeti desek şuna? Genelkurmay’ı, Derin devleti sorgulayanını görmedim ben?
Tabii şu sorunun cevabını merak ediyorum.
Başbakan Tayyip Erdoğan, kendisini kedi olarak çizen mizahçıyı mahkemeye vererek, içgüdüsel veya bilinçli bir savunma mı yapıyor?

- Tayip Erdoğan’a nasıl bağladın meseleyi anlamıyorum ki.
Öyle düşünüyor olabilir, ama emin olsun ki yanlış yapıyor.
- Bak burada yanlış yaptığı konusunda hemfikiriz.
Bunu da dergiden aktarıyorum:
- Aktar.
“Totaliter rejimler kendilerine karşı olan mizahın gösterilerini önlemekle muhtemelen kendilerine zarar vermektedirler, çünkü gülme, gerginliğin ve düş kırıklıklarının boşalması için emniyet vanasıdır.”
- İyi güzel de 12 Eylül’de miyiz? Totaliterlik filan?
Ayrıca Başbakan’a bir de iyi haberim var.
“Karanlıkta kahkaha” bölümünde okuduğuma göre, “1950’li yıllarda bir insan günde ortalama 18 dakika gülerken, 2000’li yıllarda bu süre 6 dakikaya düşmüş.”

- Bunun neresi iyi haber?
Psikiyatrlar başka türlü yorumluyor ama ben şöyle keyfi bir analiz yapabilirim:
- Zaten hep keyfi takılıyorsun da sen ve psikiyatrlar arasındaki yorum farkı ne olacak?
“Demek ki baskıcı rejimler mizahın yıkıcı muhalefetine karşı mücadelede başarılı olmuşlar.
- Onu en iyi sen bilirsin. 20 sene bahsettiğin rejimin amiral kaptanlığını yaptın.
Telefonda bile rahat konuşamayan bir toplum, nerede gülecek ki?
Yeraltında mı...

- Rahat konuşamayan derken Ergenekoncuları kast ediyorsun galiba. Adamların plan yapmaktan gülmeye vakitleri mi kalıyor?
* * *
Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye bir korku imparatorluğuna dönüştü.
- Sen emekli olduğundan beri rahatız tabi ama Sierra Leone’ye filan taşınsan daha rahat edeceğiz.
Peki ne yapacağız?
- Ne yapmamızı istersin?
Ben söylemeye korkuyorum. O nedenle cevabı yine dergiden aktarıyorum:
- Ah canııım, nasıl da korkutmuşlar seni öyle. Korkma arkanda ben varım, söyle.
“Sonsöz: Korkmayın gülün; gülünce, gözlerinizin içi gülüyor. Kendimi sizden alamıyorum.”

İlgili yazı: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15318873.asp?yazarid=10&gid=61

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder