30 Temmuz 2010 Cuma

Erdoğan'la 'apolet' kardeşliğimiz

DÜN “Gırgır” dergisinin kapağına bakarken kendi kendime kahkahalar atmaya başladım.
-Ha şöyle yaaa, günlerdir içimizi kararttın. Mesele ne?

“Nihayet Başbakan Erdoğan’la aynı fotoğraf karesine girmişim” dedim.
-Sunset Restorana mı geldi yoksa?

Dergi, kapakta Erdoğan’ı asker üniforması içinde çizmiş.
-Eeeee?

Yani, sivil darbe yapmış bir paşa gibi gösteriyor.
-Bravo! Askeri üniforma içinde sivil darbe.

Google’da “Ertuğrul Özkök” yazdığınız zaman önünüze gelen ilk şeylerden biri benim fotoğraflarım.
-Fazıl Say fotoğrafları çıkacak değil herhalde?

Bunlardan biri beni subay üniforması içinde gösteren bir fotomontaj.
-Aslı yok diyosun yani?

Yani beni “Askerci” göstermek için yapılmış bir şey.
-Çok ayıp etmişler. Sen yanından bile geçmiyorsun halbuki.

Ama bakın hayat insana neler gösteriyor.
-Neyi gösterdi şimdi bize hayat?

Demek ki, bir insanı “Darbeci” olarak göstermek, öyle algılamak ve algılatmak ne kadar basit ve sübjektif bir şeymiş.
-Değil mi? Acaba kaç kişi senin gibi bu karikatürü arka tarafından anladı?

Şimdi anladık mı?
-Neyi anladık mı?

Gelin öyleyse bu fotoğraf karesinden girerek, başka bir şeye bakalım.
-Önce şu mevzuya bi açıklık getirseydik yaaaa:(

* * *

Belki görmüşsünüzdür, belki gözünüzden kaçmıştır.
-Neyi canım?

Yargıtay 5’nci Ceza Dairesi 21 Temmuz günü, Hüseyin Üzmez’e verilen 13 yıl 1 ay 15 günlük hapis cezası kararını bozdu.
-Ben gördüydüm onu.

Kafanızı fena halde Ergenekon’la bozmuş durumda olan yazarlara sesleniyorum.
-Boş versene sen onları, niye bu kadar ciddiye alıyorsun?

Sakın ola, “Bize ne Hüseyin Üzmez davasından” demeyin.
-Derler valla.

Şimdiden bir kehanette bulunuyorum.
-Allahım sen bizi koru ya rabbi!

İlerde Ergenekon davalarını da benzer akıbet bekliyor.
-Sen boşuna kehanette bulunmazsın ya, hadi hayırlısı.

O nedenle, bu yazıyı dikkatle okuyun.
-Okuyoruz canım, okuyoruz malesef.

* * *

Hüseyin Üzmez, “Cinsel istismar ve küçük yaştaki çocuğun ruh sağlığını bozma” suçundan mahkûm oldu.
-Evet?

Olayı ve davayı hep birlikte izledik.
-Evet?

Hepimizin bu konuda oluşmuş bir kanaati var.
-Sadede gel canım

Ayrıca mahkeme, kendisini suçlu bulmuş ve 14 yıl hapisle cezalandırmış.
-Uzatmaaaa, hadiiii

Peki Yargıtay, “herkesin bildiği” bu suç ortadayken Hüseyin Üzmez’le ilgili kararı neden bozdu?
-Neden?

“Usulden...”
-Hmmm

Yapılan yanlışlık ne biliyor musunuz?
-Bakmamışım o kadarına yaaa, neymiş?

Üzmez hakkında açılan iki dava birleştirilmiş.
-Eeee?

Birleştirmeden sonra, mağdure çocuğun avukatları ile, Çocuk Esirgeme Kurumu avukatlarının katılıp katılmadıkları sorulmamış.
-Neye katılıp katılmadıkları, duruşmalara mı?

Bu kadar basit bir mesele yani.
-Anlamadık ki meseleyi.

Mahkeme dava dosyasında bu durumu gördüğü için, kararı esastan görüşmeye bile gerek duymadan bozmuş.
-Yahu hangi durum olduğunu yazmadın ki.

Bu demek değil ki, Hüseyin Üzmez hapis cezasından kurtulacak.
-İnşallah kurtulmaz.

Hayır, çok büyük bir ihtimalle kurtulamayacak, belki de cezası ağırlaşacak.
-Oh olsun!

Ama şu an için “karar bozulmuş” durumda.
-Ne demeye getireceksen bir an önce getirsen, bizi kabız etmesen?

* * *

Ergenekon davalarının başından beri hep şunu söylüyorum.
-"Ergenekon her yere kon":)

Bu davalarda gerçekten cezalandırılması gereken çeteleşmeler olabilir.
-İlk başlarda dalga geçiyordun, gırgıra vuruyordun işi, nooolduuuu?

“Var” diyemiyorum, çünkü ne savcıyım, ne de hâkim.
-Allahtan değilsin. Gazetecilik yaparak bu kadar kalem kırdıysan...

Ayrıca henüz hükme bağlanmış bir durum da yok.
-Aman "bağımsız" yargıya müdahale etmeyelim.

Söyleyebileceğim tek şey şu olabilir: Büyük bir ihtimalle vardır.
-Yani var diyosun işte.

Ama soruşturmalarda, gözaltına almalarda, delil toplamalarda o kadar büyük hatalar yapıldı, o kadar mağdur yaratıldı ki, davaların meşruiyetine gölge düştü.
-Sorma yaaa, adamların ofislerini aradılar, yetmedi telefonlarını dinlediler, yetmedi sabahın köründe içeri aldılar, Kenan Evren bile böyle yapmamıştı valla.

Daha da önemlisi, yargılanan sanıkların savunmalarında kullanabileceği çok kuvvetli argümanlar verildi.
-Al işte telefon dinlemeleri. Skandâl, skandâl!

Üzmez kararı gösterdi ki yargı kamuoyunda, bazı aydınlarda oluşmuş kanaatlere göre karar vermiyor.
-Sadece bu karar mı? Öyle olsa Hrant Dink'i valilikte tehdit edenen 'vatanseverler' çoktan bulunmuştu ya, neyse.

Hukuk sadece esastan ibaret bir süreç değil.
Usul ve şekil de hukukun ayrılmaz parçası.
-Kılıfına uydurmayı da bilmek lazım yani.

* * *

Vicdan fişini çekmiş bazı liberal aydınlar işi artık bizlere iftira atma, hedef gösterme noktasına kadar götürdüler.
-Tüüü, insafsız herifler.

Allah’ın her günü bizlere “Darbeci”, “Askerci” etiketi yapıştırıp duruyorlar.
-İftira, kuru iftira!

Ama bakın, mizah dergileri olayı nasıl görüyor?
-Bence sen mizah dergisini başka bir tarafından anlıyorsun ama neyse :)

Sayın Başbakan’la artık aynı “apoletli kaderi” paylaşıyoruz.
-Niye kader olsun canım. Hem sana daha çok yakışıyor bence.

Umarım onun vicdan fişi hâlâ çekilmemiştir.
-Valla senin değil ama onun ağladığını gördüm.
Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz diyor şair.
Bilemiyorum artık?

İlgili yazı; http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=15441626&yazarid=10&tarih=2010-07-29

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder