14 Temmuz 2010 Çarşamba

Hu, dağdaki arkadaş işittin mi

HUU, dağdaki arkadaş, duydun mu?

- Neyi duydum mu canım? Ne oldu?

Buradaki coşku, birlik beraberlik heyecanı, çığlıkları o dağlarda da yankılanıyor mu?

- Burada top tüfek seslerinden bir şeyin duyulduğu mu var anacım.


“Cumhuriyet” Gazetesi’nin son iki günkü manşetlerini size okudular mı?

- Ne demek okudular mı? Bizim okuma yazmamız yok mu?
Tartışmaları izliyor musunuz?

- Lcd ler bozuldu, yenilerini bekliyoruz. Ayrıca heronlar yüzünden cızırtı oluyor.
Bak benden söylemesi.
Burada havalar değişti. Fena halde değişti.

- İki gündür feci bir sıcak bastımış diyorlar ama.
Kötü adam diye kala kala vallahi bir sen kaldın bir de ben.

- Aaa diğerlerine ne oldu?
Biliyorsun, ben döneğim.

- Bilmez miyim :)
Anında vazgeçtim, birlikte yaşamaya karar verdim!

- Niye değiştirdin kararını bakiyim?
Söz bir daha Miloseviççilik oynamayacağım, Hitlerciliği ağzıma almayacağım, “Irkçılık” mı dedin? Türk kelimesini ağzıma alırsam namerdim!

- Az önce ben döneğim diyordun nasıl güveneceğiz sana?
Aman kardeşim, sana tavsiyem, sen de at artık elindeki o silahı.

- Ne güzel olur de mi? Nasıl olacak peki?
O mayınları söker misin, yoksa haritasını devlet yetkililerine mi teslim edersin bilmem, ama sen de hemen bir şeyler yap.

- Yahu mayınların haritası var devlette zaten. Ses kayıtlarından haberin yok mu?
“Bölücülük” artık buralarda pek geçer akçe değil.

Şimdi moda, “birlik-beraberlik” türküleri söylemek.
Herkes aynı tonda, aynı nakaratlarla moda şarkıyı söylüyor:

- Yani sen de modaya uyuyorsun öyle mi?
“İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız.”

- Seninle aynı fidanın dalı olmak mı dedin?
Buralarda artık eli silahlı, beli kuşaklı dolaşan adama pek itibar etmiyorlar.

- İtalyan takım elbisenin altına tabancayla mı dolaşıyorlar?
Bak Hasip kardeşimiz bile kaplan kesildi, dağa taşa “Birlik beraberlik” sloganları yazıyor.

- İyi ya işte, o da modaya uymuş
Şimdi işin ciddi yanına gelelim mi...

- Gel gel. Bakalım ne çıkacak içinden.

****

İşin en ciddi yanı bu zaten.

- Neresi?
Dünkü Cumhuriyet Gazetesi’nin manşetine bakarsanız, bütün siyasi partiler aynı duyguyu haykırıyor.
“Biz ayrılamayız.”

- Oooo herkes de modaya uymuş yahu.
O zaman ben de aynı soruyu tekrarlayayım.

- Hangi soruyu?
Öyleyse askerimiz, polisimiz hâlâ neden öldürülüyor? Neden hâlâ çöp tenekelerine, otobüs duraklarına, alışveriş merkezlerine bombalar konuyor, sivil insanlar katlediliyor?
Neden?

- Neden?
Dağdaki “Kimyasal Ali’lere” bunu kim söyleyecek?

- Kim söyleyecek?
Hasip Kaplan değil mi? Sırrı Sakık, Ahmet Türk, Leyla Zana, partinin başkanı, yöneticileri...

- Söylemiyorlar mı? En son Osman Baydemir operasyonları durdurun askere sıkılan kurşun bana sıkılsın demişti.
Bana yüklenmek, Hitler, Miloseviç demek yerine, bir zahmet gidip o dağdakilere buradaki havayı anlatsanız.

- Kulelerdeki havayı biz bile bilmiyoruz anacım dağdakine nasıl anlatalım?
Cumhuriyet Gazetesi’ne söylediklerinizi, aynen dağdakilere de tekrarlasanız.
Çok iyi olur.

- E dağdakilerin okuma yazması yok mu, okusunlar gazeteden işte.
Herkes biliyor ki, o silah sustuğu an, her şey çok daha açık konuşulabilecek.

- Bak daha silahlar susmadan sen bölünmeyi konuştun.
Ya susturamazsanız?

- Nasıl olacak?
Sözünüz orada duruyor. Google’da her bastığınızda o söz gelecek:

- Teknoloji güzel şey de mi? Dünyanın arşivi var.
“Biz ayrılamayız.”

- Kiminle? Seninle mi?
O zaman ne olacağız? Habil’le Kabil mi? Yani birbirinin boğazını sıkmaya devam eden iki kardeş.

- Vallahi senelerdir boğazımızı sıkan sensin.
* * *
Ben bu işte epey dayak yedim.

- Hadi yaa. Kim dövdü bakim?

Ne Hitler’liğim kaldı, ne Miloseviç’liğim.
Ne ırkçılığımı bıraktılar, ne bir şeyimi.

- Çok haksızlık etmişler.
Hiç önemli değil.

- Şöylesin böylesin ama yüce gönüllü adamsın. Büyüklük sende kalsın.

Anlayan, hem de çok iyi anlayan gerçek aydınlar da çıktı.

- Bir ara Radikal İki’de kazıntılar yapıyordun onu mu diyordun?
Ama en önemlisi, hepimiz birbirimize haykırdık:
“Biz ayrılamayız.

- İyi de kiminle? Sen aradan çekilsen biz bir arada yaşabilecez belki?
Öyleyse ayrılmayalım, iyi geçinelim.
Birbirimizi kıracak şeylerden kaçınalım.

- Sen de çok kırılgan adamsın yahu.
Bakın işe en kötü ihtimalden başladığımız zaman, nasıl birden mantıklı hale geliyoruz.

- Tabi sen sopayı gösterince akıllandık hemen.
Bugüne kadar hiç böylesine coşkulu bir birlik ve beraberlik beyanına tanık olmadık.

- Sayende moda oldu ya.
* * *

Bu olayın hepimize gösterdiği asıl gerçek başka.

- İki saattir ne konuşuyoruz peki?
Biz bugüne kadar “Kürt açılımı” denince, sadece “Kürtlere verilecek haklar” konusunu düşünüyorduk. Şimdi gördük ki, bu iş “iki taraflı”

- Hayırdır Türkçe eğitim de mi yasak? Jitem İstanbul’da da mı mesai yapmış?

Yani açılımda yönetilmesi gereken bir de “Türk tarafı” var.
Daha açıkça yazayım.

- Hah şöle sadede gel. Niye uzattıkça uzatıyorsun be adam.

Türk toplumu “Kürt açılımı” yaparken, Kürtler de “birlikte yaşama adabının ve kültürünün” gereklerini yerine getirmelidirler.
- Tabi o adabı ve gerekleri de sen hepimizden daha iyi bilirsin.

Artık kimse bize o eski masalı okumasın.

-Hangi masalı?

“Kürtler hep ezildi, onların milliyetçiliğe hakkı var, Türklerin ‘ezen’ millet olarak bazı şeylere katlanması gerekir” şeklinde özetlenen o “gerekçe” işi kolaylaştırmıyor, tam aksine zorlaştırıyor.
-
Üstüme iyilik sağlık. Kürtler’in özgürce milliyetçilik yapma hakkı var diyen oldu mu şimdi?

Sorduğum bir soruya, toplumun bütün kesimlerince verilen cevap; gerçek sivil ve demokrat anayasanın ilk maddesini kendiliğinden yazdı:
“Türkiye Cumhuriyeti, tek ve bölünmez bir bütündür. Anayasanın bu maddesi değiştirilemez.”

-Hemen kıçına eklemişsin Anayasanın bu maddesi değiştirilemez diye. Hani slogan “biz ayrılamayızdı”?

Anlaştık mı?
- hoop noluyoruz? Sen başından beri pazarlık mı yapıyorsun?

Hadi şimdi hep birlikte dağa.

-Haydaaa, bu sıcakta ne işimiz var Allah aşkına?

Oraya gideceğiz ve “Kimyasal Ali’lerin” elinden silahı alacağız

- Sen önden buyur biz arkandan su dökeriz. Yolun açık olsun.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder