HUU, dağdaki arkadaş, duydun mu?
- Neyi duydum mu canım? Ne oldu?
Buradaki coşku, birlik beraberlik heyecanı, çığlıkları o dağlarda da yankılanıyor mu?
- Burada top tüfek seslerinden bir şeyin duyulduğu mu var anacım.
“Cumhuriyet” Gazetesi’nin son iki günkü manşetlerini size okudular mı?
- Ne demek okudular mı? Bizim okuma yazmamız yok mu?
Tartışmaları izliyor musunuz?
- Lcd ler bozuldu, yenilerini bekliyoruz. Ayrıca heronlar yüzünden cızırtı oluyor.
Bak benden söylemesi.
Burada havalar değişti. Fena halde değişti.
- İki gündür feci bir sıcak bastımış diyorlar ama.
Kötü adam diye kala kala vallahi bir sen kaldın bir de ben.
- Aaa diğerlerine ne oldu?
Biliyorsun, ben döneğim.
- Bilmez miyim :)
Anında vazgeçtim, birlikte yaşamaya karar verdim!
- Niye değiştirdin kararını bakiyim?
Söz bir daha Miloseviççilik oynamayacağım, Hitlerciliği ağzıma almayacağım, “Irkçılık” mı dedin? Türk kelimesini ağzıma alırsam namerdim!
- Az önce ben döneğim diyordun nasıl güveneceğiz sana?
Aman kardeşim, sana tavsiyem, sen de at artık elindeki o silahı.
- Ne güzel olur de mi? Nasıl olacak peki?
O mayınları söker misin, yoksa haritasını devlet yetkililerine mi teslim edersin bilmem, ama sen de hemen bir şeyler yap.
- Yahu mayınların haritası var devlette zaten. Ses kayıtlarından haberin yok mu?
“Bölücülük” artık buralarda pek geçer akçe değil.
Şimdi moda, “birlik-beraberlik” türküleri söylemek.
Herkes aynı tonda, aynı nakaratlarla moda şarkıyı söylüyor:
- Yani sen de modaya uyuyorsun öyle mi?
“İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız.”
- Seninle aynı fidanın dalı olmak mı dedin?
Buralarda artık eli silahlı, beli kuşaklı dolaşan adama pek itibar etmiyorlar.
- İtalyan takım elbisenin altına tabancayla mı dolaşıyorlar?
Bak Hasip kardeşimiz bile kaplan kesildi, dağa taşa “Birlik beraberlik” sloganları yazıyor.
- İyi ya işte, o da modaya uymuş
Şimdi işin ciddi yanına gelelim mi...
- Gel gel. Bakalım ne çıkacak içinden.
****
İşin en ciddi yanı bu zaten.
- Neresi?
Dünkü Cumhuriyet Gazetesi’nin manşetine bakarsanız, bütün siyasi partiler aynı duyguyu haykırıyor.
“Biz ayrılamayız.”
- Oooo herkes de modaya uymuş yahu.
O zaman ben de aynı soruyu tekrarlayayım.
- Hangi soruyu?
Öyleyse askerimiz, polisimiz hâlâ neden öldürülüyor? Neden hâlâ çöp tenekelerine, otobüs duraklarına, alışveriş merkezlerine bombalar konuyor, sivil insanlar katlediliyor?
Neden?
- Neden?
Dağdaki “Kimyasal Ali’lere” bunu kim söyleyecek?
- Kim söyleyecek?
Hasip Kaplan değil mi? Sırrı Sakık, Ahmet Türk, Leyla Zana, partinin başkanı, yöneticileri...
- Söylemiyorlar mı? En son Osman Baydemir operasyonları durdurun askere sıkılan kurşun bana sıkılsın demişti.
Bana yüklenmek, Hitler, Miloseviç demek yerine, bir zahmet gidip o dağdakilere buradaki havayı anlatsanız.
- Kulelerdeki havayı biz bile bilmiyoruz anacım dağdakine nasıl anlatalım?
Cumhuriyet Gazetesi’ne söylediklerinizi, aynen dağdakilere de tekrarlasanız.
Çok iyi olur.
- E dağdakilerin okuma yazması yok mu, okusunlar gazeteden işte.
Herkes biliyor ki, o silah sustuğu an, her şey çok daha açık konuşulabilecek.
- Bak daha silahlar susmadan sen bölünmeyi konuştun.
Ya susturamazsanız?
- Nasıl olacak?
Sözünüz orada duruyor. Google’da her bastığınızda o söz gelecek:
- Teknoloji güzel şey de mi? Dünyanın arşivi var.
“Biz ayrılamayız.”
- Kiminle? Seninle mi?
O zaman ne olacağız? Habil’le Kabil mi? Yani birbirinin boğazını sıkmaya devam eden iki kardeş.
- Vallahi senelerdir boğazımızı sıkan sensin.
* * *
Ben bu işte epey dayak yedim.
- Hadi yaa. Kim dövdü bakim?
Ne Hitler’liğim kaldı, ne Miloseviç’liğim.
Ne ırkçılığımı bıraktılar, ne bir şeyimi.
- Çok haksızlık etmişler.
Hiç önemli değil.
- Şöylesin böylesin ama yüce gönüllü adamsın. Büyüklük sende kalsın.
Anlayan, hem de çok iyi anlayan gerçek aydınlar da çıktı.
- Bir ara Radikal İki’de kazıntılar yapıyordun onu mu diyordun?
Ama en önemlisi, hepimiz birbirimize haykırdık:
“Biz ayrılamayız.
- İyi de kiminle? Sen aradan çekilsen biz bir arada yaşabilecez belki?
Öyleyse ayrılmayalım, iyi geçinelim.
Birbirimizi kıracak şeylerden kaçınalım.
- Sen de çok kırılgan adamsın yahu.
Bakın işe en kötü ihtimalden başladığımız zaman, nasıl birden mantıklı hale geliyoruz.
- Tabi sen sopayı gösterince akıllandık hemen.
Bugüne kadar hiç böylesine coşkulu bir birlik ve beraberlik beyanına tanık olmadık.
- Sayende moda oldu ya.
* * *
Bu olayın hepimize gösterdiği asıl gerçek başka.
- İki saattir ne konuşuyoruz peki?
Biz bugüne kadar “Kürt açılımı” denince, sadece “Kürtlere verilecek haklar” konusunu düşünüyorduk. Şimdi gördük ki, bu iş “iki taraflı”
- Hayırdır Türkçe eğitim de mi yasak? Jitem İstanbul’da da mı mesai yapmış?
Yani açılımda yönetilmesi gereken bir de “Türk tarafı” var.
Daha açıkça yazayım.
- Hah şöle sadede gel. Niye uzattıkça uzatıyorsun be adam.
Türk toplumu “Kürt açılımı” yaparken, Kürtler de “birlikte yaşama adabının ve kültürünün” gereklerini yerine getirmelidirler.
- Tabi o adabı ve gerekleri de sen hepimizden daha iyi bilirsin.
Artık kimse bize o eski masalı okumasın.
-Hangi masalı?
“Kürtler hep ezildi, onların milliyetçiliğe hakkı var, Türklerin ‘ezen’ millet olarak bazı şeylere katlanması gerekir” şeklinde özetlenen o “gerekçe” işi kolaylaştırmıyor, tam aksine zorlaştırıyor.
- Üstüme iyilik sağlık. Kürtler’in özgürce milliyetçilik yapma hakkı var diyen oldu mu şimdi?
Sorduğum bir soruya, toplumun bütün kesimlerince verilen cevap; gerçek sivil ve demokrat anayasanın ilk maddesini kendiliğinden yazdı:
“Türkiye Cumhuriyeti, tek ve bölünmez bir bütündür. Anayasanın bu maddesi değiştirilemez.”
-Hemen kıçına eklemişsin Anayasanın bu maddesi değiştirilemez diye. Hani slogan “biz ayrılamayızdı”?
Anlaştık mı?
- hoop noluyoruz? Sen başından beri pazarlık mı yapıyorsun?
Hadi şimdi hep birlikte dağa.
-Haydaaa, bu sıcakta ne işimiz var Allah aşkına?
Oraya gideceğiz ve “Kimyasal Ali’lerin” elinden silahı alacağız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder