21 Ağustos 2010 Cumartesi

Milli irade recmi

HER zaman söylüyorum
Her zaman haklı çıkıyorum.
Kadın daha cesurdur.
-Girişten faulü yedik

Dün Vatan Gazetesi’nin birinci sayfasında, Venezüella’da yaşanan olayı okudunuz mu?
-Okumadık tabii, seni boşuna mı okuyoruz?

* * *

Venezüella’da “halkın oylarıyla” iktidara gelen Chavez, kendine muhalefet eden bir işadamına takar.
-Eeee?

Bir punduna getirip adamı içeri attırır.
-Nasıl bir pund?

Anlayacağınız “bitaraf veya taraf olduğu için bertaraf olan” insanlardan biri.
-Oooh konuyu başından bağladık. Gerisi cila

Adam 3 yıl boyunca içerde yatar ve yargılanmayı bekler.
(Size bir şey hatırlattı mı?)
-Hatırlatmaz mı, Türkiye'deki 100 bin tutuklunun yarısı hüküm giymemiş insanlar.

Neyse, tehlikeli sulara girip, fazla zorlamayalım.
-Sen o sularda sırt üstü yüzersin, kimse de sana karışamaz

Adam 3 yılın sonunda ilk duruşmaya çıkar.
-Nihayet

Mahkemenin hâkimi bir kadındır.
Bakar ki, adam hakkında doğru dürüst ne belge, ne kanıt var; ilk celsede işadamını serbest bırakır.
-İyi yapmış.

Ama unuttuğu bir şey vardır.
Burası Venezüalla’dır ve başında “halkın oylarıyla iktidara gelmiş” “demokrat ve antiemperyalist” bir arkadaş vardır.
-Sosyalist ve antiemperyalist desek daha doğru olmaz mı?

Kadın hâkim, Chavez’in kızdığı, gıcık olduğu işadamını içerden çıkarır ya; Vay sen misin bu kararı alan.
-Bizimkiler rahatlar valla. Bak balyozcuların hepsi serbest

Kendine yakın hâkim ve savcıları harekete geçirtir ve kadın hâkimi tahliye kararını verdikten yarım saat sonra içeri attırır.
-Terbiyesiz, bizim HSYK'nın Ferhat Sarıkaya'ya yaptığının benzeri işte.

Hem de nereye biliyor musunuz?
O kadın hâkimin mahkûm ettirdiği azılı suçluların bulunduğu hapishaneye.
-Chavez de vicdan fişini çekmiş desene

Daha içeri girdiği anda, öbür mahkûmlar tarafından yakılarak öldürülmek istenir.
Çevreden kadın hâkime haberler gönderilir:
“Özür dile, belki affeder.”
-Dilemez ama galiba?

Bir saniye düşünmeden reddeder.
Diyorum ya; kadın cesurdur.
Kafa tutar, erkeğin ezberini bozar.
Fiyakasını bozar.
-Senin fiyakanı, ezberini bozan oldu mu hiç?

Halkın oylarıyla iktidara gelmiş, “milli iradeyi temsil eden”, bu “demokrat” ve “antiemperyalist” arkadaşın adalet anlayışını gördünüz mü?
-Gördük gördük, aynı Tayyip, hınk demiş burnundan düşmüş

Bu hikâyeyi neden mi anlattım?
-Biliyoruz canım, boşuna uzatma

Milli irade kavramının çağdaş demokrasilerdeki anlamı üzerinde biraz kafa yoralım diye.
-Çağdaş demokrasileri de yaz bi ara, yoralım kafayı.

Umarım öyle olmaz ama; bir 12 Eylül nizamı giderken, yerine gelebilecek yeni 12 Eylül nizamının ne olmaması gerektiği konusunda fikir sahibi olalım diye.
-Korku imparatorluğunda yaşamıyor muyuz zaten?

Bir de aldığı oyu “tek ve mutlak milli irade kabul eden” Güney Amerikalı bir diktatörün bindiği ihtiras tramvayının, bizlere de vereceği bir güzergâh dersi olduğunu görelim diye.
-O tramvayın first class yolcusu sen olmayasın?

İYİ HABER KÖTÜ HABER

Türkiye’de 7283 hâkim var.
Bunların 5006’sı erkek, 2277’si ise kadın.
Bu bizim için iyi haber.
-Niçin iyi haber?

Tabii bizim için iyi haber, onlar için ne olur bilemem.
-O iyi haberi söylesene önce be adam

Yeni derin devletin adresi
-Ne biçim yazıyorsun yaaa

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin; yani hangi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin?
-Hay senin Türkçe hocanın....

12 Eylül’de, 12 Eylül rejimi ile hesaplaştığını söyleyen;
-Yalaaaaan

12 Eylül’de ülkeye “Demokratik bir adalet sistemi getireceğini iddia eden”;
-Külliyen yalaaan

Avrupa Birliği ile tam üyelik chapter’ları açan Türkiye Cumhuriyeti’nin;
-Şunu başlık diye yazsan havan mı bozulur?

Evet bu devletin; Hrant Dink davasında kendini nasıl savunduğunu gördünüz mü?
-O savunmayı yapanlar eski adresten diyorlar.

Bu yurtsever insana neredeyse “vatan haini” diyerek.
-Bunu ilk yapanlardan biri de sendin diye hatırlıyorum ama?

Devlet adına bir halt işlenmiş, devasa bir çam devrilmiş; şimdi bu kızgın topu, bakanların biri alıp ötekine fırlatıyor.
-Senin gibi katillerle empati yapacak yürekleri yokmuş işte.

Hadi onları anladım.
-Anlarsın tabi, beyaz berelileri anlayan onları da anlar, onları savunup, hatıra fotoğrafı çektirenleri de.

Ya 3 yıldan beri her gün Hrant Dink’in arkadaşı olduğunu, onu “derin devletin” öldürttüğünü söyleyerek onun üzerinden herkesi suçlayan liberal arkadaşlar?
Beni “Hrant Dink’i öldürmekle” suçlayacak kadar kendinden geçmiş zevat;
Günlerdir izliyorum.
Çıt yok...
-Çıt var da sen yanlış tarafından izliyorsun galiba.

Neden?
Aynı korku...
”Cephede delik açılmasın.”
-Hay deliklerin tıkansın emi.

Çünkü çok iyi biliyorlar ki; o cephede bir delik açılırsa, o delikten giren vicdan Ergenekon davasında işlenen hukuk cinayetlerine kadar uzanacak.
-E hani fişi çekilmişti o vicdanların.

Onlara bir de şunu hatırlatmak isterim.
-Buyur

Hrant Dink hangi gün öldürüldü?
19 Ocak 2007...
-Eeee?

O gün kim başbakandı; iktidarda kim vardı?
-Sadede gel

Aradan 3 yıl geçti.
Artık “derin devletin” adresi değişti.
-Eski adresler vardır ama sende.

O yeni “derin devleti” kendi cenahınızda aramaya başlamanızda yarar var.
-Senin devletin cenahtaki cinayetleri ne yapıcaz?

Yoksa böylesine rezil bir savunmayı başka kim yaptırabilir?
-Senden iyi olmasın ama Onur Öymen.

İlgili yazı; http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15594305.asp?yazarid=10&gid=61

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder