O GÜNÜ hâlâ bütün ayrıntıları ile hatırlıyorum.
-Hatıralar sarmış yine dört bir yanını
1988 yılıydı.
O akşam saat 22.00 sıralarında benim açımdan çok önemli biri aradı.
-Dur bakalım ne yumurtlayacaksın yine
Hürriyet’in Ankara temsilcisiydim.
-Ben de bir kaç gündür tatildeydim yeni geldim
Watergate skandalında bilgileri veren “Derin Gırtlak” gibi biriydi arayan.
-Özlemişim bu harkulade benzetmelerini
“Özkök, bomba bir haberim var. Necdet Öztorun Genelkurmay Başkanı olamıyor” dedi.
-İşiniz gücünüz Genelkurmay yahu.
Haber gerçekten bombaydı ama ben de şoke olmuştum.
-Başlar başlamaz abartma lütfen
“Nasıl olur, tören davetiyeleri basılıp herkese gönderildi.
Önümde Öztorun’un davetiyesi duruyor” dedim.
-Al işte kız tarafıyla anlaşmadan davetiye bastıran erkek tarafı durumu.
“Şimdi Turgut Bey’in yanından geliyorum. Kaynak o” dedi.
-Tabi en son Özal Yaş kararlarına direnmişti de mi. Hey gidi günler hey!
Arayan kişi Hürriyet’in o günkü sahibi Erol Simavi’ydi.
-Mahalle dedikoducusu gibi ismi sona saklayıp bizi meraklandırmasan ne olur?
Rahmetli Esen Ünür’le gazetenin barında oturuyorduk.
-O haberler ayık kafayla yazılmaz tabi.
Esen’e “Bu haberi sen imzanla yaz” dedim.
-Bomba haberi ona bahşetmişsin diye havasını mı atıyorsun?
İkinci kaynaktan teyit etmeye de gerek görmedik. Kaynak sağlamdı.
-Askerle ilgili haberin teyidine gerek görmezsiniz siz zaten aynen andıç olayındaki gibi.
Ancak aklıma şu soru da gelmedi değil.
“Ya Özal, nabız yoklamak için bir balon uçuruyorsa...”
-Özal'ın kafasında seninki kadar çok tilki olabileceğini zannetmiyorum.
Rahmetli Çetin Emeç’i aradım.
Durumu anlattım, “Yine de manşet yapmayalım” dedim.
Haber ertesi gün Hürriyet’te ikinci manşet olarak yayınlandı.
-Hahaha, manşet değil ikinci manşetmiş. Çok fark var ya!
Tabii ortalık toz duman oldu.
-Olmaz mı mesele göz bebeğimiz, ordumuz.
Esen Ünür çok heyecanlıydı.
Erkenden gazeteye gelmiş, biraz da korkarak bir yalanlama gelecek mi diye bekliyordu.
-Ah canımm, sen kendini sağlama al heyecanı, korkuyu o çeksin.
* * *
Öğle saatlerinde heyecan doruğa çıktı.
-Şimdi bizim de mi heyecanlanmamız lazım?
Özal, İstanbul’dan Ankara’ya gelmek üzere havalimanına gittiğinde gazeteciler bu soruyu sordular.
-Ne dedi?
O da “Evet, öyle uygun gördük” dedi.
-İki gözüm yaaa
Büroda ayağa fırladık ve birbirimize sarılarak bu büyük haberi kutladık.
-Ömürsün valla, gazetenin sahibinden bilgiyi al büyük haber diye kutla:)
O geceyi hiç unutmayacağım.
-Sebep?
Çünkü Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Silahlı Kuvvetler’in değil de, Başbakan’ın istediği kişinin Genelkurmay Başkanı olmasını onaylayacak mıydı merak ediyorduk.
-En büyük ilgi alanın asker olunca, haliyle merak ediyorsun.
Çankaya Köşkü ile Başbakanlık Konutu kapıları arasında 100-150 metre mesafe vardı ve büyük bir trafik yaşanıyordu.
-Nerden biliyorsun?
O gece ben Özal’la en az beş kere konuştum.
-Helal yaaa, başbakanla asker arkadaşı gibiymişsin
O “Tamam, kararname imzaya gönderildi” diyordu.
-E tamammış işte
Esen Ünür ise Evren’in Basın Müşaviri Ali Baransel’le en az beş kere konuştu.
O, “Hayır kararname henüz bize gelmedi” diyordu.
-Bak sen şu işe, hangisi yalan söylüyordu?
Belliydi ki Evren, Özal’ı vazgeçirmeye çalışıyordu.
-Ne karışır hükümetin işine anlamam ki?
Neticede kazanan Başbakan Özal oldu.
-Kazanan ne demek yaaa, yasalar atamayı hükümet yapar demiyor mu?
Öztorun’un davetiyeleri iptal edildi ve Necip Torumtay Genelkurmay Başkanı oldu.
-Oh olmuş!
Özal, 8 yıl önce darbe yapmış bir ordunun en güçlü zamanında, istediği kişiyi Genelkurmay Başkanı yapmıştı.
-Yaşasa tonton yanaklarından öperdim onun valla
Genelkurmay Başkanlığı’nı son anda kaybeden Öztorun, veda töreninde ağlıyordu...
-Açılmıştır biraz, bişeycikler olmaz
* * *
Peki sonra ne oldu?
-Ne oldu?
Torumtay, Birinci Körfez Savaşı sırasında kendisini o göreve getiren Özal’la ters düşüp istifa etti.
-İyi halt etti, başka komutan mı yok?
Kıssadan hisse:
-Bak işte, yine zurnanın zırt dediği yere geliyoruz.
Türk ordusunun bir subayını değiştirdiğiniz zaman ordunun karakterini değiştiremiyorsunuz.
Tam aksine, getirdiğiniz insanın üzerine kaldırılması güç manevi bir yük yıkıyorsunuz.
-Üniformasının manevi yükü yok, hükümet atayınca mı var?
Ayrıca meydanlarda ordu üzerinden siyaset yapmanın da oya tahvil olacağını sanmıyorum.
-Yanlış sanıyorsun canım. 22 Temmuz'u unuttun galiba?
Kimse merak etmesin, Türk ordusu artık darbe yapacak dönemi kapattı.
-Nerden biliyorsun? Ortaya çıkan planları sen mi yaptın?
Dünya konjonktürü, teknolojik imkânlar artık orduların darbe yapmasına da izin vermez.
-Doğru ya, e- muhtıraya geçtiydik 2007'de.
O nedenle bazı cazgırların, askeri aşağılayarak, alay ederek zafer çığlıkları atmalarını takmayın.
-Bak sen o cazgırlara, ağızlarına biber sür onların e mi?
Türk demokrasisinin bugünkü temel sorunu artık darbe değil, sivil kanattan gelecek despotlaşma temayülleridir.
-Hiç bir sivil seni geçemez despotlukta canım. Rahat ol.
Korku imparatorluğu çökecek mi, yoksa daha da palazlanıp, postmodern bir totaliter rejime mi dönüşecek?
-Böyle olmuyor, kimse inanmıyor korku imparatorluğuna, iyisi mi sen yalancıktan istifa et,
üzerimde baskı vardı filan de, kendi hakkında dava açtır, ne bileyim başka bir şey yap.
Liberal aydınların bir bölümünü yakından tanıyorum.
-"Liberal Aydınlar"a lafı getirmediğin bir yazın olursa vallahi dişimi kıracağım.
İçlerinde vicdan sahibi olan birkaçı var.
-Kandıramazsın onları bu güzel sözlerinle :)
Onlarla yakın bir zamanda ortak bazı noktalarda buluşacağımıza eminim.
-Bence o kadar emin olma
Omuz omza, el ele...
-Erguvanlarla süslü bir mayıs ayında, boğazda...
Bir hafta geçirdiğim ve bana 20’li yıllarımın düşünce hayatını hatırlatan Paris’ten bu duygularla döndüm...
-Az daha yazıyı reklamsız bitiriyordun bak. Şükür buna da.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15537399.asp?yazarid=10&gid=61
hocam bir kaç tane muhabbeti okudum öldürdün bitirdin beni yemin ediyorum :) uzun zamandır okurken bu kadar zevk aldığım böyle birşey lazımmış dediğim birşey yoktu. Ben bu muhabbetleri hergün bağıra çağıra sözlü olarak yapıyorum birinin yazıya dökmesi çok iyi olmuş tebrikler muhabbetiniz bol olsun =)
YanıtlaSil