FETHULLAH Gülen Hoca’yı ilk defa 1993 yılında İzmir’in Karabağlar semtinde kaldığı evde gördüm.
-Huzura erdin mi?
O gün uzun bir sohbet yaptık ve ben de bunu Hürriyet’te yayınladım.
-Çarpıtmadan yazabilmişsindir inşallah.
Kendisine karşı hiçbir zaman önyargılı olmadım.
-Bana pek güven vermiyor valla
Hatta aramızda sıcak bir ilişki olduğu izlenimine bile sahibim.
-Allah muhabbetinizi arttırmasın!
Bir arkadaşı aracılığıyla bana Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü gün yazdığım yazıyı ağlayarak okuduğunu iletmişti.
-O da senin gibi çok duygusal, ağlamaktan göz torbaları oluşmuş.
Çeşitli defalar, 28 Şubat’ta kendisine haksızlık yapıldığını yazdım.
-Onları da okumadım
20 yıl boyunca oluşan karşılıklı saygıya dayanarak, onun da bu yazıyı aynı önyargıdan uzak duygularla okumasını dilerim.
Bu düşman değil, dost bir yazıdır.
-Hiç belli olmaz, yazı kabiliyetin ikisini bir araya getirebiliyor.
* * *
Çok yakın bir zamanda, Türkiye’nin en tanınmış Emniyet müdürlerinden birine telefon gelir.
-Hanefi Avcı bu
Arayan kişi, kendini aradığı müdürün “yakını” olarak tanıtmıştır.
-Bunu tahmin edemem tabi
Söze, “Size verilecek çok önemli bir bilgim var. Bana güvenli bir numara verebilir misiniz?” diye başlar.
-Haydiii, olaya bak sen
Aranan Emniyet Müdürü, sık sık rastladığı türden, “dedektiflik merakı” olan biri diye düşünür ve “Merak etme, benim telefonumu kimse dinlemez, ne söyleyeceksen söyle” der.
-Saf adammış bu yahu, 70 milyonun dinlendiğini bilmiyor mu?
Telefondaki adam, “Sizinle konuşmak için arabamın plakasını değiştirdim ve İstanbul’dan iki saat uzak bir yere geldim” der ve ekler:
-Salak mı bu adam, plakayı değişeceğine araba kiralasaymış ya.
“Mesele arkadaşınız ...’la ilgili.”
Emniyet Müdürü, bu ismi işitince donup kalır.
-Mevzunun gizemi gittikçe artıyor
Çünkü o isimde bir arkadaşı yoktur.
Ancak o isim, bir arkadaşı ile konuşurken karşındakinin kimliğinden emin olmak için kullandığı bir şifre isimdir.
-Vaaay, eee?
Ve telefon eden kişi, o şifre ismi bilmektedir.
-Bak sen, ben de bilmeden sallıyor zannettim.
Bunun üzerine on dakika süre ister, o güne kadar hiç kullanmadığı bir kontörlü hattı açar, yine hiç kullanmadığı bir telefon cihazına takar.
-10 dakikada yeni hat açan hangi jet operatörmüş bu ya?
Adam on dakika sonra aradığında ona “İstanbul polisinde telefonlarınız illegal olarak dinleniyor” der ve buna delil olarak da şunu söyler:
“Son SMS mesajlarınızdan birinde bir harfi hatalı yazmışsınız.”
-Wuuuu, işe bak.
Emniyet Müdürü hemen kullandığı cep telefonunu açar. O mesajı henüz silmemiştir.
-E giden kutusunda durur.
Bakar ve dehşetle irkilir. Yanlış yazılmış kelime orada durmaktadır.
-Adam gerçek desene
* * *
Bu polis yetkilisi, halen Eskişehir Emniyet Müdürlüğü görevini yürüten Hanefi Avcı’dır.
-E ben söylemiştim zaten
Devletin bir bölümü, uzun yıllar istihbarat görevleri yapmış, Emniyet’in en üst mevkilerine gelmiş bir elemanını dinlemektedir.
-Celalettin Cerrah'lı bölümü olsa gerek
Bunun üzerine İçişleri Bakanı Beşir Atalay’dan randevu alarak durumu anlatır.
-Eeeee?
Beşir Atalay, “Ben niye dinleteyim, üstelik bu işleri hiç de sevmem. O zaman burayı denetletelim” der.
-Atalay'ın konuşacak hali yok ki dinleme yaptırsın. Doğru demiş.
Hanefi Avcı, “İsterseniz yazılı müracaatta da bulunabilirim” diye cevap verir.
-Bulunur mu peki? Denetlenir mi orası?
O gün Bakan hakkındaki izlenimi şudur:
“Bakan’ın her halinden, bu tür işlemlerden rahatsız olduğu belli oluyordu.”
-Denetleme yapmış mı yapmamış mı?
Daha sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin ve Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı’dan randevu alıp durumu anlatır.
-Bir konuya açıklık getirip sonra diğerine atlasan?
6 Ocak 2010 günü Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal’a gidip durumu izah eder.
-Maşallahı varmış bunun da bir oruç babaya gitmediği kalmış
Emniyet Genel Müdürü, Cemaat’in olduğu bilinen bazı gazetelerdeki çıkan övücü yazıları kastederek, “Ben de Cemaat’in senin yıldızını parlatmaya çalıştığını zannediyordum” der.
-Hain bir komploymuş galiba bütün bu övgüler.
Avcı’nın son durağı Adalet Bakanı Sadullah Ergin’dir.
-Nihayet son durağa geldik.
12 Ocak 2010 günü ona çıkar ve illegal dinlemelerle ilgili bilgilerini aktarır.
Bakan isimsiz dinleme izni alınamayacağını söyler.
Avcı ısrar edince, onun yanından Telekomünikasyon İletişim Başkanı Fethi Şimşek’i arar.
-Ha şöyleee
Şimşek şu cevabı verir:
“Adli dinlemelerde isimsiz izin verilmiyor. Ancak istihbari dinlemelerde çok sayıda izinsiz dinleme oluyor.”
-E bu memlekette DSİ bile istihbarat topladığına göre dinlenen dinlenene.
Hanefi Avcı bu durumun incelenmesi için dilekçe vereceğini söyler.
-Nereye vermiş söylesene abicim
Bakan, geçmişinden dolayı kendisini sevdiğini, adının yıpranmasından endişe ettiğini anlatıp, “Sen dilekçe verme, biz bunu inceletelim” der.
Ancak Hanefi Avcı, “Hayır mahsuru yok, dilekçem işleme konsun” diye ısrar eder.
-Dilekçeyle isim mi yıpranırmış.
* * *
Bu olayı, Hanefi Avcı’nın, Türkiye’nin ortasına bomba gibi düşen “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı kitabından aktardım.
-O kitapta Hrant Dink cinayeti ve darbe planlarıyla ilgili bölümleri de aktarır mısın lütfen.
Hanefi Avcı, “Sistem cinnet geçiriyor. Bir avuç insanın devletle, sistemle nasıl böyle oynayabildiğini aklım almıyor.
Bu kişilerin yaptıkları ortaya çıkarsa bunun hesabını nasıl vereceklerini düşünüyorum” diyor.
-Sistem bir avuç insanın elinde cinnet geçireli 90 yıl oluyor.
Kimdir bu satırları yazan insan?
-Hanefi Avcıııı
“Askerci” mi, “darbeci” mi, “Ergenekoncu” mu?
-Bildiğimiz kadarıyla polis şefi, ordu fettulahçı diyordu onun için ama, sence neci?
Türk Emniyeti’nin en önemli istihbarat yetkililerinden biri.
Halen görevde. Eskişehir Emniyet Müdürlüğü görevini yürütüyor.
Kapıkule’deki yolsuzlukları ortaya çıkaran insan.
-Bunları da biliyoruz canım
Peki eski Derin Devlet’in adamı mı?
-Bak bunu sen bilebilirsin, ben bilmiyorum
28 Şubat’ta askerlerin yaptığı bazı işleri ortaya çıkardığı için yargılanıp içerde yatmış.
Hatta o dönemde askerler tarafından “Fethullahçı” olarak nitelenmiş.
-Peki değil miymiş, yanlış mı fişlemişler?
Yani “askerci” değil. Susurluk’un deşifre edilmesinde epey rol oynamış biri.
Anlayacağınız kimse çıkıp onu “darbecilik”, “askercilik”, “Ergenekonculuk” vs ile suçlayamaz.
-"Vicdan fişini çekmiş liberaller" suçlayabilirler valla.
* * *
Kitaptaki iddiaların doğru olup olmadığını bilemem.
-Hepsini okudun mu ki?
Ama yazılanların bir bölümü son iki yılda kamuoyunun en azından bir bölümüne “kesin kanaat” olarak yerleşmeye başlayan şeyler.
-Son bölümünü kast ediyorsun sanırım, çalakalem eklenmiş dedikleri.
Tanıdığım Fethullah Gülen’in iddialarda yer alan ilişkilerin içinde olacağına ihtimal vermem.
-Senin kadar olmasa da kıvrak biridir kendileri
Başbakan’ın da bu tür ilişkilere tevessül edeceğine de ihtimal vermem.
-Başbakan ikiniz kadar yetenekli değil bu konuda tabi
Ama konuşan kişi de, herhangi bir insan değil.
-Bu bir oyun olmasın, Fettulahçılar emniyetten temizlendi diye gözümüzü boyamaya çalışıyor olmasınlar?
Bu kitap bugün olmasa da, üç-beş yıl sonra Ergenekon tipi çok büyük bir başka davanın iddianamesi haline dönüşebilir.
-İyi de belge yok içinde.
O nedenle Hoca’nın bu kitabı dikkatle okumasını ve kendi arkasına saklanıp ateş eden birilerinin bulunup bulunmadığını incelemesinde yarar var diye düşünüyorum.
-Newyork'a gitmişken götürseydin yanında bir tane hediye niyetine.
Ergenekon davası, bütün hatalarına rağmen Türk demokrasisinin rayına oturmasına tarihi bir katkıda bulunuyor.
-Evet senin bütün manipülasyon ve ajitasyonlarına rağmen.
Ama kitapta yazılan ilişkilerin bir bölümü bile gerçekse, davanın itibarına ve meşruiyetine de büyük gölge düşürecektir.
-Fena mı? tek başına gölge düşüremedin, yardımcı olur işte bu kitap.
ilgili yazı; http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15628663.asp?yazarid=10&gid=61