9 Kasım 2010 Salı

Hadi yine ben sorayım

-Hâlâ bıraktığım yerdesin ya. Bu, "hadi" ile başlayan kaçıncı yazı?

BAŞBAKAN Erdoğan haklı.
Sonuna kadar haklı.
-Haydaaa niye şimdi bu gaz? Neymiş haklılığı?

Türkiye bugün dışarıda çok daha fazla takdir ediliyor.
Buna ben de tanığım.
-Gazete okuyan herkes tanıktır, nolmuş yani?

Şuna bütün kalbimle inanıyorum.
-İnanıyorum desen yeter, abartma bu kadar

Türkiye, 21’inci yüzyılın yıldızlaşan iki-üç ülkesinden biri.
-Niye acaba?

24 Ocak 1980 kararları ile başlayan liberal ekonomi yürüyüşü bugün taçlanıyor.
-Liberallerle aran pek iyi değil ama?

Ama önümde Avrupa Birliği İlerleme Raporu da var.
-Sen ilerleme raporları okur muydun?

Türkiye insan hakları ve basın özgürlüğü konularında fena halde arızalı.
-Ohooo onlar sadece iki başlığı canım benim.

Basın özgürlüğü alanında 138’inci sıraya düşmüş.
-Sorma, Taraf çalışanları ayda bir adliyede. İnsan hakları alanında kaçıncı?

Son HSYK atamalarını gördükten sonra artık kimse Türkiye’nin 11 Eylül gününden daha demokrat bir hukuk devleti olduğuna inanmıyor.
-Abicim bi dur ya, basın özgürlüğü diyordun HSYK'ya bağladın hemen.

* * *

Öyleyse gelin, çoğumuzun kafasındaki soruyu açıkça soralım.
-Geliyorlar canım soldan soldan, sor sen.

Türkiye’nin kalkınma modeli ne olacaktır?
-Liberal ekonomi taçlandı diyordun ya, o olacak işte.

Rusya, Güney Kore ve Çin modeli mi?
Yoksa Avrupa Birliği modeli mi?
-Canım, unuttun sen galiba Türkiye AB'yle üyelik müzakereleri yürütüyor.

Bunlardan birincisi diyor ki:
“Türkiye gibi ülkeler, ancak otoriter bir rejimle kalkınabilir.”
-Bizim askerler çok seviyorlar bu modeli

İkinciler ise şunu diyor:
“Aslolan, gerçek anlamda ileri demokrasi ile kalkınmaktır.”
-Bunlar senin deyiminle "vicdan fişini çekmiş liberaller" işte

* * *
Tabii ki yine kendimiz halledeceğiz.
-Nasıl?

Nasıl mı?
-Evet, nasıl?

Şu çelişkileri çözerek:
* Bir ülke düşünün ki; insanların en rahat, en özgür yaşadığı sahil bölgesi Anayasa referandumuna “Hayır” oyu veriyor.
-Değişiklikler rahatını bozuyorsa niye vermesin?

* Bir ülke düşünün ki; eğitim seviyesi yükseldikçe referandumda, ileri demokrasi diye sunulan önerilere “Hayır” diyenlerin sayısı artıyor.
-Eğitim hayatı boyunca memleketin içi dışı düşman kaynıyor, demokrasi bunların oyunlarıdır diye eğitirsen olacağı budur

* Bir ülke düşünün ki; marjinal olmayan gazetelerin en çok satıldığı mahallelerde ve semtlerde “Hayır” oyları yüzde 50’nin, bazı yerlerde ise yüzde 60’ın üstünde çıkıyor.
-Anayasa referandumunun gazete tirajlarıyla ne ilgisi var kuzum?

* Bir ülke düşünün ki; ekonomisinin neredeyse yüzde 70’ini oluşturan bölgeleri “ileri demokrasi” denilen değişiklikleri reddediyor.
-Reddeder tabi. O %70 lik ekonomiyi ileri demokrasiyle mi oluşturdular?

* Bir ülke düşünün ki; ramazanda açık bir tek lokantayı barındırmayan şehirleri, bundan zerre kadar taviz vermedikleri halde, Anayasa değişikliğine “Evet” diyor.
Buna karşılık hayat tarzlarının çok daha hoşgörülü, çok daha özgür olduğu şehirleri “Hayır” oyu veriyor.
-İyi de hacı, oruç tutanlar genetik hoşgörüsüz mü? Millet oruçluyken kafası çalışmıyor mu yani?

* Mahalle baskısını yaşatanlar, güya “Daha fazla demokrasi” istiyor; ama demokrasinin en temel ölçütü olan hoşgörü konusunda bir adım geri gitmiyor.
-Ne yapalım güzel kardeşim senin hoşgörü sınırın da herkese şarap içirip, olmadı koklatmakta takılıp kalıyor.

Buna karşılık insanların özgürce yaşadığı şehirler, “İleri demokrasiye geçiş” diye sunulan bir projeye “Hayır” diyorlar.
-Niye demesinler abicim, adam şimdiye kadar demokrasi sayesinde mi özgür yaşıyordu?

Sizce bunda ciddi bir “Samimiyet ihlali” yok mu?
-Yooo durum gayet açık

Acaba neden böyle oluyor?
-Senin dingilliğinden oluyor, niye olacak.

* * *
Bunun cevabı basit.
-Evet, yukarıda verdim ben :)

Çünkü; liberal aydınların bütün yaygarasına rağmen, ülkenin okumuş insanları, atılan adımların “ileri bir demokrasiye hizmet edeceğine” inanmıyor.
-İnanmaz tabi, senin bu yazılarını okuyan "okumuşlar" her ay tonla para döküyorlar psikologlara.

Çünkü gördükleri manzara farklı.
-Sayenizde canım.

Bir yandan “ileri demokrasiden” söz ediliyor; bir yandan ise otoriter bir rejimin temellerine her gün yeni taşlar konuyor.
-Ooooh canıma değsin

Öyleyse aynı soruya dönelim:
-Dön canım dön, sen daha çok dönersin.

21’inci yüzyılın yıldızı Türkiye’yi daha da yıldızlaştıracak proje ne olacaktır?
Güney Kore, Rusya, Çin modeli mi?
Avrupa Birliği modeli mi?

* * *
Geçmişte Adnan Menderes’e, Süleyman Demirel’e, Turgut Özal’a destek veren sahiller, samimi ve ikna edici bir demokratikleşme projesine gönülden destek vermeye hazırdır.
-Valla Tayyip'le şarap bile içseniz seni dinlemezler artık sahiller, onları Çölaşan'a kaptırdın.

Ben bütün kalbimle buna inanıyorum.
-Onlar sana değil Sözcü'ye inanıyorlar artık güzelim.

İyi eğitim almış, hoşgörülü sahil insanlarının meselesi türban falan değildir.
-Nedir?
Onların meselesi “tek adam”, “tek seçici”, “tek muktedir” rejimidir.
-E yapmasınlar rejim mejim ( tamam kötü espiri ama ben sevdim:)

Varoşları, Anadolu şehirlerini okuyabilen Tayyip Erdoğan, sahilleri de okuyabilir.
-Sahiller memleketi okuyamıyor ciğerim, kör ettiniz adamları.

Tekrar ediyorum, gerçek ileri demokrasinin son rötuşları, sahillerden gelecektir.
-Aman o rötuşlar da olmayı versin

Ama önce tarihi karar:
Tek adam rejimi mi? Yoksa kurumsal çoğulcu demokrasi mi?
-Bak Ertocum, bu kaçıncı tek adam yazın sayamadım ama işe yaramıyor, gündem olmuyor. Bırak artık bu işleri be gözüm.

İlgili yazı;http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16250319.asp?yazarid=10&gid=61

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder