RADİKAL Gazetesi’ndeki arkadaşlar söyledi.
-Radikal’de okudum de ki gazetelerine baktığını bilsinler bari, ayıp!
Dün gazetenin internet sitesinde en çok okunan yazı, Amr Şalakani’nin, “Mısır’dan Özkök’e yanıt” başlıklı yazısı olmuş.
-Sana cevap mı vermiş?
Çok sevindim.
-E sevinirsin tabi, adam yerine koymuşlar işte
Çünkü Amr Şalakani, bir yandan bize oradaki hareketi anlatıyor, bir yandan da tartışmayı sürdürüyor.
-Seni tanımadığındandır o.
Önce seviyeli cevabı nedeniyle kendisine bütün kalbimle teşekkür ediyorum.
-Garibim ya, kimse doğru dürüst cevap yazmıyor sana artık di mi?
Demek ki onlar Türkiye modelini örnek alırken, bizim de onlardan alınabilecek bir tartışma modelimiz varmış.
-Ne güzel ana fikrimizi de çıkardık hemen
İkinci olarak kendisine şu samimi duygularımı iletmek isterim.
-Buyur
Kalbim, onlarla birliktedir.
-Kimlerle abi? Çok kararsız görünüyordun dün?
Şimdi gelelim, bu tartışmanın ikinci turuna...
-Eline fırsat geçti ya hemen turu bindir adama
* * *
Mısırlı arkadaşımız verdiği cevapta şöyle çok ilginç bir yorum yapıyor:
-Bu arkadaşımız neci, mektup arkadaşımız mı? Bi tanıtsan adamı?
“Cami, Türkiye’de başka, Mısır’da başkadır.
Türkiye’de çok politikleşmiş, sosyal hayattan kopmuş, koptukça da biraz ciddileşmiş bir cami kültürü var.
Burada öyle değil. İnsanlar camilerde takılır.
Namaz kılmadan da takılır bazen. Daha bir hayatın içindedir.”
-Ne var yani, biz de takılıyoruz. Daha geçen gün gezdim Süleymaniye’yi
Medine’de ve Kudüs’te camilerde yan gelip yatmış, gazete okuyan, sohbet eden, hatta sigara içen insanlar görmüş ve şaşırmıştım.
-Demek ki Üsküdar’da Mihrimah Sultan camisini görsen küçük dilini yutarsın.
Ama Şalakani’nin yazısındaki şu cümle beni yine de şaşırttı:
“Türkiye’deki camiler çok politikleşmiştir...”
-Niye şaşırtıyor abicim?
Demek ki, Türkiye’deki camiler “Dışarıdan” böyle algılanıyor.
-Kuzum namaz kılanın fişlendiği bir memleketimiz var, napalım?
Peki o zaman ben “Camiden kalkan demokrasi treninin son durağının neresi olacağını bilemiyorum” derken haksız mı oluyorum?
-Kimin treni, Mısır’ın mı?
O yazımla ilgili Türkiye’de çıkan eleştirilerin üslubu daha sertti.
-Milletin gözüne baka baka çarpıtma yapıp sinirlerini zıplatıyorsun, ne yapsınlar?
“Haber Türk” Gazetesi yazarı Nihal Bengisu Karaca, söylediklerimi,
“insanların ibadetlerine sahicilik testi uyguladığım” şeklinde yorumlayarak, böyle bir şeye nasıl “cüretettiğimi” sorguluyor.
-Cürretkarlığın konusunda şüphem yok da burada test var mı bilemedim.
Hangi konuda olursa olsun kimseye “sahicilik testi uygulamak” haddime düşmez.
-Senin haddinin hesabını biliyoruz canım, geç bunları.
Ama müsaade edin de aklımdaki soruyu sormaya cüret edebileyim.
-Hahaha, etmesek içinde tutacaksın yani?
Buna karşılık, Bengisu’nun yazısında da çok ilginç bir nokta var.
“Asıl olan, dinin adalet ve özgürlük arayışları açısından hakiki bir referans kaynağı olmasıdır.
Arızi olan ise, bu arayışlara geçici olarak cevap veren yöneticilerin aynı din üzerinden iktidarlarını meşrulaştırmaya girişmesi ve dini despotluğa alet etmesidir.”
-Eveeet, hadi bağla yazıyı nereye bağlayacaksan
Zaten son zamanlarda, Türkiye’de de “otoriterleşme” konusundaki endişeleri dile getirmiyor muyuz?
-Yukarıda allah var, ayladır yatıp kalkıp bunu yazıyorsun
* * *
Dün, Nuray Mert de Milliyet’teki yazısında İslam’la gelen demokratikleşmenin sapması konusuna değinmiş.
-O da sizin grupta gazete gazete geziyor, sonraki durak Vatan galiba?
“İslamcı siyasetlerin temel sorunu, demokratik bir çerçevede siyasal tartışma ve yarışa katılma anlayışını daimi olarak benimsemek yerine,
bunu iktidar devrinin bir aşaması olarak görmeleridir” diyor.
-Eeee? İktidar olmak istemesinler mi?
Yani Nuray Mert şunu söylüyor:
Siyasi İslam iktidara gelinceye kadar demokrasiyi savunur. Ama iktidarı ele geçirince unutur, despotlaşır.
-Ne güzel anlaşıyorsunuz siz ya, ben çakamadım mevzuyu
Herhalde kafasındaki örnek, Türkiye’de yaşadığımız “otoriterleşme” sorunu.
-Valla ben aranıza girmiyim, öyle diyorsan öyledir.
Ben de bu yüzden “camide başlayan” cicim aylarının ne kadar süreceğini merak ediyorum.
-Cicim ayları işte, ne kadar sürebilir ki?
Mısır uzmanı değilim. İslam uzmanı da değilim.
-Allahtan değilsin, 4 gündür aynı mevzudayız.
Ama siyasal İslam’ın “otoriterleşme” sorununun kendi ülkemde de endişe verici örnekleriyle yaşıyorum.
-Al işte içki yasağı, restoran baskınları, Silivri zulümhanesi...
Yani, bir “sahicilik testi” söz konusu ise, bunu işte tam bu noktada yapmalıyız.
-Sen yapmazsın test mest, öyle dedin ya az önce?
Demokrasi bizim için de, Mısır için de, “nihai bir hedef midir”, yoksa bazılarını, kendi “gideceği yere kadar götüren” bir tren mi?
-Valla o nihai hedefin sana göre neresi olduğuna bağlı.
Ben bu sorunu, Bengisu gibi “arızi” bir şey olarak görmüyorum.
-Aynı sorundan bahsettiğinize emin misin?
O nedenle Mısır, Türkiye’yi örnek alsın ama hazır tartışma başlamışken, biz de şu trenin ikinci, üçüncü ve son istasyonlarını, yani otoriterleşme konusunu açmaya “cüret edebilelim”.
-Canım, zaten aylardır paralıyorsun kendini. Bir şey çıkmıyor işte napalım?
Yani siyasi İslam’ınki “ihtiras tramvayı” mı, yoksa “demokrasi treni mi” konuşalım.
-Hürriyet Treni daha eğlenceli, onu konuşalım.
* * *
Netice olarak, Tahrir Meydanı’ndaki arkadaşımıza, seviyeli cevabı için tekrar teşekkür ediyorum.
-Bir de arkadaşın kim olduğunu öğrensek!
Kafa yapılarımız, geldiğimiz yerler itibariyle baktığımda görüyorum ki, ikimiz de aynı trendeyiz.
-Hacı, ölümlü dünya hepimiz aynı trendeyiz de vagonlar farklı
Umarım, bindiğimiz trenler bizi ve çocuklarımızı daha demokratik, daha özgür, daha çoğulcu, daha hoşgörülü istasyonlara götürüyordur.
-Amin!
İlk taşı atacak günahsız nerede
POSTA Gazetesi yazarı Candaş Tolga Işık’a karşı yürütülen kampanyayı içim burkularak izliyorum.
-Darısı başına bitanem
Oktay Bey’e yapılanı da öyle izlemiştim.
-Yılmaz Özdil’i de öyle izlersin işşallah
Türk basınında bir “recm aşireti” oluştu.
-Ooooh, hayırlı, uğurlu olsun
Pusuda bekliyorlar.
-Canlarım benim
Kızdıkları bir medya grubundan bir meslektaşları hata mı yaptı?
Hep birlikte üzerine çullanıyorlar.
-Afferin onlara
Ülkenin başbakanı, siyasetçisi hatta kendisi istediğine ağzına geleni söylüyor.
-Tabii sen hariç
Etmedik hakaret bırakmıyor.
-Yılmaz Özdil de hariç
Ama bir meslektaşları hata yapınca, hepsi anında cellat kesiliyor.
-Hata bile değil, hatacık diyelim istersen
Nedir bu hoşgörüsüzlük, bu gaddarlık.
-Senden öğrenmiş olmasınlar canım? Andıç, “Vay Şerefsiz” filan ha?
Genç, başarılı, mesleğinde yükselecek bir gazetecinin bir defalık “joker” hakkı yok mu?
-Olmaz mıııı? Okuyuca sorup, telefon hakkını bile kullanabilir
Bir gün sizin de dilinizin sürçebileceğinden, sürçmese de yanlış anlaşılabileceğinizden hiç mi endişe etmiyorsunuz?
-Sen kendine dikkat et de boş ver diğerlerini
Yaptığı ciddi bir hataydı. Özür diledi.
Hem de ağır ve samimi bir pişmanlık duygusuyla özür diledi.
-Hmmm evet, yanlış anlaşıldıysa özür diliyormuş.
Eminim bu hatayı hiçbir zaman unutmaz.
-“Recm aşireti” olmasaydı, sen joker hakkı verir unuttururdun.
Bundan sonrası artık mesleki bir recme girer ki, aramızdan ilk taşı atacak günahsızı bulmamız da zor olur.
-Onu bilmem ama aramızda kalsın en son taşı kimin atacağını iyi biliyorum.
İlgili yazı; http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16941473.asp?yazarid=10&gid=61
Zekice ve gerçeklere uygun cevaplar. Süpersiniz..
YanıtlaSilburası mükemmel eeyueefefduy:
YanıtlaSilMedine’de ve Kudüs’te camilerde yan gelip yatmış, gazete okuyan, sohbet eden, hatta sigara içen insanlar görmüş ve şaşırmıştım.
-Demek ki Üsküdar’da Mihrimah Sultan camisini görsen küçük dilini yutarsın.