25 Aralık 2010 Cumartesi

Santa Claus Türkiye'de

Her Aralık ayında karımla büyük bir sorun başlıyor.
-Hayırdır inşallah?
Konu Noel dolayısıyla evimizin ışıklandırılması (tabii biz buna “yılbaşı ışıklandırması” diyoruz).
-Abi bu meseleyi siz çözemezsiniz BM'ye devredin.
Aramızdaki sorun şu: O, evin “beyaz ışıkla” aydınlatılmasını istiyor.
-Niye?
Bu ışığın daha modern, daha trendy olduğunu söylüyor.
-Ay ben uyuz olurum beyaz ışığa
Bir de daha az elektrik yaktığını…
-Daha kesin çözümler var, her deliği aydınlatmazsınız olur biter
Bense sarı ışık yanlısıyım.
-üzülerek söylüyorum bu konuda hemfikiriz.
Bu ışığı çok daha sıcak buluyorum.
-Kahretsin ben de öyle düşünüyorum :(
Ama bizim evde hep karım kazanır…
-E sen kibar adamsın ya, ondandır.
Bütün Batılılar Türk toplumunu “erkek egemen” zanneder.
-Senin sayende artık öyle zannetmeyecekler.
Halbuki her kararı kadınlar verir.
-Tabi, hatta her sene kadın şiddeti yüzünden onlarca erkek ölür Türkiye'de.
Bu yıl bir orta yol buldum.
-Ne yaptın?
Karım İstanbul’daki evimizin balkonlarını yine beyaz ışıklarla donatıp, İzmir’e gitti.
-Madem İzmir'e gidecek niye ışıklandırıp duruyorsunuz ortalığı ya?
O yokken elektrikçiyi çağırdım.
-Bak şimdiiii, Türk erkekleri eşlerinin arkasından iş yapıyor demezler mi?
Evin üstüne sarı ışıkları donattım.
-İyi halt ettin.
Ayrıca evin bahçesindeki çiçeklerin üzerini de ışıklarla kaplattım.
-Eeee noldu yani ışıkla kaplayınca?
Böylece ikimizin dediği de oldu. Üst tarafta sarı, balkonlarda beyaz ışıklar…
-Evin üstü, altı neresi ya? Bir görgüsüzlük yapıyorsun bari doğru düzgün tarif et
Size biraz Türkiye’nin “yılbaşı” kültürünü anlatayım.
-Napıyosun olum, dansöz, çekirdek, tombala, muz, mandalina mı anlatacaksın?
Yeni yılı Batılılara en benzer şekilde kutlayan İslam ülkesi Türkiye’dir.
-Hııı, Evet evet...
Bugünlerde İstanbul’a, Ankara’ya, İzmir’e, Ege ve Akdeniz kıyısındaki büyük şehirlere giderseniz, meydanların, caddelerin rengarenk ışıklandırıldığını görürsünüz.
-Kırmızı iç çamaşırları da yok satıyor valla
Alışveriş merkezlerinin hepsinde en az iki üç Santa Claus’la karşılaşırsınız.
-Hııı, bizde noel baba derler piyango bileti satanı bile var
Radikal Müslümanları bir yana bırakırsanız, biz yeni yılı çok güzel kutlarız.
-Yani Ege, Akdeniz ve büyük şehirler dışındakileri diyor. Bunları siz bilmezsiniz.
Tombala diye bişey var 50 yıldır her yeni yıla bu oyunu oynayarak giriyorlar.
Şehirler, kendi dini bayramlarımızdan bile daha çok ışıklandırılır.
-Bizde dini bayram ışıklandırması sizin noel ışıklandırmaları gibi çok eski bir gelenektir. Ramazan, kurban her bayram ışıklandırılır her yer.
Ben Avrupa’nın en çok Christmas zamanını severim.
-Bizde de bayram zamanlarını sever, ışıklandırma filan var ya...
Bütün şehirlere sevgi ve masumiyet hakim olur.
-Çok sevgi dolu, çok masum bir arkadaştır kendisi
İşte bu duygularla bütün Bild okurlarına “Mutlu Noeller” diyorum.
-Bu duygulardan bizim payımıza pek bir şey düşmedi hiç ama neyse...
Yeni yıl dünyamıza mutluluk ve barış getirsin.
-İnşallah.

İlgili yazı; http://www.bild.de/BILD/politik/2010/12/22/ertugrul-oezkoek/oezkoek-tuerkisch/kolumne-auf-tuerkisch.html

24 Aralık 2010 Cuma

Siren sesiyle uyanmak

MALUM soruyu soracağım ve iki taraftan da “Ne alakası var” feryadı yükselecek.
-Sorma abi
Yine de soracağım.
-Kaşınıyorsun işte
Askeri mahfelin kapısında durup başı örtülü kadını içeri sokmayanla, restoran basıp, çoluğu çocuğu, eşi, kardeşi ile yemek yiyen insan fişleyen arasında ne fark vardır?
-Pek bir fark yoktur da yeni mi aklına geldi?
Benzerlik şudur:
-Farkı soruyorsun benzerliği yazıyorsun, alla allaaaa
Biri asker, öteki polis, ama ikisi de üniformalı..
-Hadi canım
İkisinin elinde de silah var.
-Yok ya
Fark...
Biri içeri sokmadan fişliyor; öteki içeri sokup ondan sonra fişliyor.
-Hmmm
Biri “siyasi muhtıra” veriyor..
-Öteki?
Öteki kendi kafasına göre “ahlaki muhtıra”.
-Seninki ne?

***

‘YETMEZ AMA EVET’ÇİYE
-Buyur, tam adamını buldun.
Asker sesini yükseltince aslan kesilen arkadaş, önce sana soruyorum:
-Sor canım.
Polis, insanların yemek yediği yeri alenen basıyor, iki kadeh içki içen insanı çoluğu çocuğu önünde “muazzi” ediyor ve sen ne yapıyorsun?
-Allah seni kahretsin, pis polis diyorum.
Ya “Endişeli modern” deyip dalga geçiyorsun.
-Bunula kim dalga geçti?
Ya, “Aman ileri demokrasi cephesinde delik açılmasın, kol kırılsın, yen içinde kalsın.
-Kol yen cephe üçlemesini en iyi sen bilirsin.
Asıl mesele askerdir.
-Eeee 5 darbeyi polis yapmadı herhalde
Polis olayı talidir” deyip es geçiyorsun.
-Geçmiyorum valla, o da ayrı bela.
Ya da hâlâ biraz vicdanın kalmış, ama cüretin yetmiyor; cılız, kendinin bile işitemediğin bir sesle fısıldıyorsun:
“Canım üç-beş polisin halt etmesi...”
-Sen polisin sırtını sıvazlarken biz coplarıyla inliyorduk canım benim niye fısıldayayım.
Eeeh, daha dün Ankara’da halt etmişlerdi.
Üç gün geçmeden meydan okur gibi, Aydın’da da halt ettiler.
Üç-beş haddini bilmez daha...
-Kıvırma, darbe girişimcilerine üç beş haddini bilmez diyen sensin.

***

‘BENİM DEVLETİM’ DİYENE
-Bak o ben değilim.
Üç artı üç eşittir altı.
-Matematiğin de iyiymiş
Antakya’da hâkimi otelde basanları ekle, eder dokuz.
-Devlet Bahçeli'yle okul arkadaşı mısınız?
Kız öğrencinin çocuğunu düşürtecek kadar coplayan, biber gazı sıkanı da dahil et.
Kaç etti?
-Benim matematiğim o kadar iyi değil, sen söyle.
Gerçekten üç-beş haddini, yetkisini aşan polis görevlisi mi?
-Yok valla, senelerdir ensemizde boza pişiren, şimdi biraz daha medenileşen polis.
Elindeki yüzde 47 ile askeri hazır ola geçiren sivil irade, şimdi hepimize bunun gerçekten “birkaç polis yetkilisinin sorumsuzluğu” olduğunu göstermeli...
-Önce Uğur Kaymaz gibi öldürdüklerinin bedelini ödeseler?
Hani sık sık duyuyoruz ya, “Benim devletim”.
İşte o...
-Ne işte o?

***

‘MAHALLEYE GELMEZ’ DİYENE
-Bu da papermooncular
Gelelim asıl meseleye...
-Asıl hep sizsiniz di mi? Diğerleri hep teferruat?
Son yıllarda Anadolu’nun “küçük şehir gerçeğine” alışmıştık.
Mahalle baskısını “muhafazakâr bölgelerin gerçeği”, adı konmamış anayasası saymıştık.
-Eeeee
“İçki satan dükkân yokmuş, içkili restoran yokmuş”, bu “Anadolu gerçeğini” içimize sindirmiş; “Orası muhafazakâr küçük şehir, bizlerse kozmopolit büyük şehirlerde yaşıyoruz.
Bizim mahalleye gelmez” diye avunup geçmiştik...
-Nasıl geliyorlar de mi? Hem de izniniz olmadan.
Şimdi küçük şehir kanunu, büyük şehre indi.
-Amanın
Mahalle baskısı gelmedi, polis baskını geldi.
-O geçer yaaa, mahalle basmasın da
İnsanları fişlediler diye Silivri’de askeri yargılayan irade, içkili mekâna giren herkesi, çoluk çocuk demeden basmaya, “Kimlikler bitte” diyerek fişlemeye başlayan üç-beş sorumsuz gerekçesiyle geçiştirebilir mi?
-Valla geçiştirmeyip, faturalarını kesmeli.
Silivri’de samimiyse, burada da olmalı.
-İşi gene bağladın ya Silivri'ye. Neyse...
Çevremde insanlar şaşkın soruyor.
“Postal sesi”, “tank sesi” susarken: Öteki mahalleden “siren sesi” mi yükselmeye, sivil “rap raplar” mı duyulmaya başladı.
-Postal sesi ninni gibi geliyordu di mi :)
“Kendini savunan demokrasi” tezi, askerin kışlasına çekilmesi ile çürütüldü.
-Çekildi mi? Daha önceki gün 12 dil bilgisi hatalı cuma hutbesi yayınladılar ya
Şimdi, onun yerine “Kendini savunan ileri demokrasi” tezi mi tedavüle sokuluyor?
-Herkes senin gibi ileri demokrasiden üniformalı bir şeyler anlamıyor canım.

***

DEVLETİN POLİSİNE
Ben devletin polisine hayatı boyunca saygılı olmuş, onu savunmuş, korumuş, o yüzden de aydın kesimden epey dayak yemiş bir insanım.
-Ben de bizzat polisin kendisinden dayak yemiş biriyim ve zerre saygım yok.
Polisimize hâlâ inanır, hâlâ güvenirim.
-Ben hiç güvenmem, hatta itten post polisten dost olmaz diye atasözümüz bile var.
İçişleri Bakanı’nın demokrat kimliğinden hiç şüphem yok.
-Benim var
Polisin bazı uygulamalarını eleştiririm, ama Ergenekon’daki bazı çok tehlikeli örgütlenmelerin ortaya çıkarılmasındaki çabasını ve başarısını da asla inkâr etmem.
-Bir iki tane de düzgün iş yapıversinler di mi?
O nedenle bu bir “dost yazıdır”.
-Senden de dost olmaz ya...
Eğer bu uygulamalar, “hükümetin politikası” değilse; bütün bunlar birkaç “yetkilinin” sorumsuz hareketi ise Emniyet’in gerçek anlamda demokrat insanları bunun üzerine gitmeli.
-Gitsin abi, valla bak.
Çünkü her “sorumsuz” hareket sicili bozuyor.
-Bozmak ne kelime içine ediyor.
İşte o nedenle valilikçe başlatılan incelemeyi merakla izliyorum ve sonuçlarının bu yazıyı külliyen tekzip etmesini umut ediyorum.
-Hadi bu yazıyı eder de Festus Okey'i Aydın Erdem'i nasıl edecek?
Kimseye içki içmesini tavsiye etmem.
-Lan haftada bir mutlaka şarap yazıyorsun?
İçenlere de kararında içmelerini tavsiye ederim.
-Bu ne şimdi Pensilvanya selamı mı :)

İlgili yazı; http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16600397.asp?yazarid=10&gid=61